Dr.Banu Taşçı Fresko tarafından, kendisine ait www.banutascifresko.com adlı site üzerinden gerçekleştirilen internet ortamındaki faaliyetler kapsamında çerezler kullanılmaktadır.
The Pocket Pema Chodron
Yazar: Pema Chödrön
Yayın Evi: Shamabala, 2008
Pema Chödrön, meditasyon ve farkındalık üzerine pek çok kitabı olan bir meditasyon ustası. Özelikle de daha mutlu, huzurlu ve tatmin edici bir hayat sürmek için verdiği basit ama etkili önerilerle de tanınır.
Pema Chödrön, yalnızlığın, korkunun ve reddetmenin altında üzgün bir kalp olduğunu ama toprağın altında yüzyıllarca kalmış bir elmasın bozulmaması gibi yaşadığımız tüm bu streslerden de kalbimizin etkilenmeyeceğini söylüyor. İstediğimiz zaman bu elması çıkarabileceğimiz konusunda da teşvik ediyor.
Üzüntünün içerisindeki duyarlılığı, şükretmenin içindeki yumuşaklığı, öfkenin içindeki sertliği ve korkunun içindeki çalkantıyla yüzleşerek, meditasyon yaparak, kendimize şefkat göstererek, kalbimizdeki cevheri açığa çıkarabiliriz.
İhtiyacımız olan her şeyin sadece içimizde
İyi olmadığımız, başarılı olmadığımız, güzel olmadığımıza dair fikirler, sıkı sıkıya tutunduğumuz kimlikler, öfke, kıskançlık ve bağımlılığın her türlüsü, iyi olmadığımıza dair düşüncelerimiz güneşi geçici olarak kapatan bulutlar gibidir. Bunlar sizin içindeki güneşin sıcaklığını ve aydınlığını kapatamazlar. O güneşin içimizde olduğunu hiçbir zaman aklınızdan çıkarmayın.
“Her neredeyseniz aklınızdan geçenlere ve yapmak istediklerinize orada başlayın. Çok öfkeli, çok depresif, çok kaygılı, çok kıskanç olabilirsiniz. Kendinizden nefret ediyor, beğenmiyor olabilirsiniz. Değişmek istiyor olabilirsiniz. Hiç fark etmez, bu değişimleri gerçekleştirmeye başlayın.
Hayat en iyi öğretmendir
Hayat iyi bir öğretmen ve iyi bir dosttur. Her şeyin geçici ve dönüşüm içerisinde olduğunu fark edip elde ettiğimiz sonuçların hayallerimizdekiyle bir olamayacağını idrak etmek önemlidir. İşler istediğimiz gibi yolunda gitmediğinde, kafamızda beklediğimiz gibi olmadığında hayatın bizim dostumuz olduğunu unutmamalı, kalplerimizi ve zihinlerimizi açık tutmalıyız. Çünkü tüm bu deneyimler bizim gelişmemiz ve olgunlaşmamız için var.
meditasyon yapmak.
Meditasyon sadece kendimizi iyi hissetmek için yaptığımız bir pratik değildir. Meditasyon sonunda kendinizi iyi hissedeceğinizi düşünerek meditasyona oturmak, meditasyondan kalktığımızda başarısız hissetmemize neden olabilir. Meditasyon sırasında her dikkatimiz dağıldığında, yanlış yaptığımızı ve beceremediğimizi düşünürüz. Halbuki en deneyimli meditasyon ustaları bile aynı süreçleri tekrar tekrar yaşamaktadır. Meditasyon kendimizi olduğumuz gibi, tüm hatalarımız ve kusurlarımızla, koşulsuz olarak kabul etmek için var.
İnsanoğlu olarak hep mutlu olmamız gerektiğini düşünür, karşımıza zorluklar çıktığında sadece bizim başımıza geliyormuş gibi hisseder “neden ben?” diye sorarız. Ama güçlükler ve baş etmemiz gereken zor durumlar hayatımızın bir parçasıdır. Ölüm, yaşlanmak, hastalıklar, istediğimiz şeyleri elde edememek, istemediğimiz şeylerin başımıza gelmesi hep hayatın gerçekleridir. Bizi mutsuz eden hayatın zorlukları değil, bu zorluklardan kaçmak, acılardan yüzleşmemek ve devamlı mutlu olma beklentimizdir. Gerçek değişimi sağlayan bu zorluklarla yüzleşip baş edebilme cesaretidir.
Cesaret
Her zaman mutluluğun ve garantinin peşinde koşup zorluklardan, güçlüklerden ve rahatsızlıklardan kaçarsak her zaman mutsuzluğun ve hayal kırıklığının kısır döngüsünde sıkışıp kalırız. Giderek kendimizi daha zayıf ve güçsüz hissederiz. Kendimize “mutluluğu ve güvenliği nasıl bulabilirim?” sorusu yerine yaşadığımız durumdan kaçmadan “bu acı ve mutsuzluktan ne öğrenebilirim?” dersek gerçek cesareti filizlendirmiş ve büyütmüş oluruz.
Her şey geçici
Zihnimizdeki tüm düşünceler, günler, geceler, durumlar, hayatın halleri, başarılar, başarısızlıklar geçicidir. Kendimizle ilgili herhangi bir sabit fikre kapılıp tutunduğumuz zaman bu bize zarar verir. Özellikle bizi mutsuz eden olaylar karşısında her zaman her şeyin geçici olduğunu kendimize hatırlatarak kendimizi hayatın akışına teslim etmeliyiz.
Kendimizi o kadar ciddiye alıyoruz, zihinlerimizde kendimizi o kadar önemsiyoruz ki… Karşımıza çıkan her şey bizi sinirlendiriyor; her şeye söyleniyor, beğenmiyor, eleştiriyoruz…Diğerlerinden daha akıllı, daha bilgili olduğumuza; en üstün olduğumuza inanıp yolumuza devam ediyoruz…Bu bizim dünyamızı daraltıyor, küçültüyor, ufaltıyor; kendimizden sıkılmamıza, dünyadan sıtkımızın sıyrılmasına neden oluyor. Hiç, hiçbir zaman tatmin olmuyoruz, olamıyoruz.
Gerçekten o kadar akıllı ve üstün müyüz?
Sıradan şeyler ve mutluluk
Hayatın bize sunduğu küçük, en küçük, küçücük nimetlerle mutlu olmayı öğrenebiliriz. Mutlu olmak için ille de malikanede yaşamamız, araba sahibi olmamız, banka hesabımızın çok sıfırlı rakamlara sahip olması gerekmiyor… Farkındalığımız olmazsa karşımıza çıkan güzelliklerin, küçük mutlulukların farkında olmuyor, olamıyoruz, onların gerçek değerinin farkına varamıyoruz. Anda kalabilmek ve hayatın sıradan şeylerine, basit ayrıntılarına dikkatimizi vermek, verebilmek ise bu mutlulukları yakalamamızı mümkün kılıyor ve hayatın tadı çıkıyor. Hayatımızdaki sıradan şeylere -tencere tabakların, kıyafetlerin, dişlerimizin bakımını yapmak; sebzeleri soymak, saçlarımızı taramak; hem onlara hem kendimize değer verdiğimizi gösteriyor; kendimizle olan dostluğumuzu pekiştiriyor. Farkındalık ve minnet duygusu bizim gerçeklerden kopmamamızı sağlarken bize mutluluk getiriyor.
Ne kadar çabalarsak çabalayalım, meditasyon yapalım, dua edelim, elimizden gelen her şeyi yapalım;
bütün parçaları birleştirip “işte bu!”diyeceğimiz
o sihirli gün hiçbir zaman gelmeyecek.
“Evimizde, zihnimizde veya herhangi bir alanda devamlı güvence, haz, mutluluk, sıkıntısızlık ve rahatlık peşinde koşmaya devam ettiğimiz sürece mutsuzluğumuz devam edecek, arayışımız bitmeyecek” diyor Pema Chödrön ve bu hayalden vazgeçerek anda olmanın mutluluğunu keşfetmemizi öneriyor.
Bilinmezliğin güzelliği
Bazen bir şeyin bize çok iyi geleceğini düşünürüz. Ama gerçekte ne olacağını bilemeyiz. Aynı şekilde bir şeylerin bize acı vereceğini, bize iyi gelmeyeceğini de düşünürüz. Lakin bunu da bilemeyiz. Hiçbir zaman hiçbir şeyi tam olarak bilemeyeceğimizi bilmek bizi en çok özgürleştiren düşüncelerden birisidir.
Çok büyük bir üzüntü veya çözülmez bir sorun ile karşılaştığımız zaman bunun hikayenin sonu mu, yoksa çok güzel bir maceranın başı mı olacağını kestiremeyiz.
Kendi hayatınızdan buna pek çok örnek bulabilirsiniz. Dünyanın sonu zannettiğiniz olayların, aslında sizin için bir nimet olduğunu anladığınızda mesela.
Her şerde bir hayır, her hayırda bir şer vardır…
Çektiğimiz acılar aslında tümüyle egomuzun her şeye tutunup, devamlı haklı olmak, devamlı muzaffer olmak istemesi, her şeyin ama her şeyin kafamızdaki
senaryolara göre hareket etmesini istememizden kaynaklanıyor. Ama hayatımızı ne kadar kendi istek ve arzularımıza birebir uyacak şekilde
yaşarsak, ne kadar bizden olmayan fikirlere, insanlara olaylara kapımızı
kapatırsak; o kadar alıngan, korkak ve sinirli oluruz. Karşımızda bizim gibi düşünmeyen, bizim gibi olmayan, bizim gibi yaşamayan insanlara yavaş yavaş kapımızı açarak, onlara anlayış ve şefkat göstererek, kendimizle barışmamız ve aradığımız huzura ulaşmamız daha kolay olur.
Başkaları size tam nerede takılıp kaldığınızı şıp! diye gösterebilirler. Öyle bir şey söylerler veya öyle bir şekilde hareket ederler ki, siz otomatik olarak her zaman yaptığınız gibi hareket etmeye başlarsınız: Alınmak, susmak, kızmak, somurtmak, bağırmak, öfkelenmek, hırsından kendini yemek…
İşte tam bu noktada bu her zamanki otomatik davranışlarınıza açık yüreklilik ve taze bir gözle bakabilirsiniz. Başkaları sizi provoke etmese, bu otomatik davranışların hiç farkında olmazdınız.
Yalnızlık ve merak
Yalnızlık çoğu zaman çok korkunç görünür. Kalp acısı her zaman seve seve hayatımıza kattığımız bir durum değildir. Bu hallerde hep kendimizi oyalayacak, dikkatimizi dağıtacak, volkanik ve kaotik alandan çıkartacak meşgaleler ararız. Bu yalnızlıkla dost olmaya, kalp kırıklığının serin sularını tolere etmeye başladığımızda esas değişim başlar; işte o zaman korkularımız korku olmaktan çıkar.
Her şey olmasını istediğiniz şekilde olsun, sizin değişim geçirmenize ihtiyaç olmasın diye; evliliğinizi bitirebilir, arkadaşlıkları sonlandırabilir, işinizden ayrılabilir, sadece size güzel sözler söyleyen insanlarla birlikte olabilirsiniz. Ama eskiler ve eskiden kalanlar her zaman ortaya çıkacak, her zaman size o istemediğiniz yüzlerini gösterecekler… Hem de siz almanız gereken dersi, öğrenmeniz gerekeni öğrenene kadar!
Bu değişime ayak uydurabilmek için merakınızı kaybetmeden, kendinize ve karşınızdakine şefkat göstererek, kendinizi yeni bilgilere açık tutabilirsiniz. O zaman eskiler sizin için bir kabus değil, bir dost olur.
Mükemmellik peşinde
Mükemmel bir şekilde beslensek, şahane spor yapsak, meditasyon sırasında kıpırdamadan yarım saat otursak… Her şey mükemmel olmaz mıydı?
Her zaman güvenli alanları ve mükemmel olanı aramak, rahatımızın peşinden koşmak, her zaman doğru olan yerde kalmak aslında yaşarken ölmek gibidir. Bu davranış ve düşünce şekli temiz havaya, yeni fikirlere, heyecanlara yer bırakmaz.
Hayatın temeli mücadeleler ile dolu olması. Bazen tatlı, bazen acı olur; bazen sinirli, bazen huzurlu oluruz. Mücadele etmeden veya hayatımızdaki tüm sorunları hayatımızdan çıkarmaya yeltenmek bize mutluluk değil, mutsuzluk ve daha önemlisi tatminsizlik getirir.Tehlikeli yaban ormanlarda yol almaya çalışırken, hayatın bize sunduklarını olduğu gibi kabul etmek bizi bu mükemmel ölümden bir nebze olsun kurtarabilir.
Gökyüzüne bakmak
Ne zaman kendinizi bir çıkmazın içinde bulsanız, çaresizliğin içinde kaybolsanız, ne yapacağınız bilemezseniz; gökyüzüne bakabileceğiniz bir yere gidin ve gökyüzünü seyredin.
Bu size bir taze nefes, bir açıklık sağlar: Yargıdan, önyargıdan, ikilemden uzak, sadece ferahlığın ve açıklığın olduğu bir yer. Her zaman ulaşabileceğimiz, her yeri kaplayan bir yer…
Dopdolu ve enerji dolu bir hayat yaşamamızın altın anahtarı elimizde olanla mutlu olmaktır. Dargınlıklar, küskünlükler, aldatılmış olma hissi, kin tutmak, kendiniz, hayatınız, yaşamınız için öfke duymak bizden bu sihirli altın anahtarı alır. Altın anahtara giden yol kendimizle dost olmak ve kendimizi olduğumuz gibi kabul etmekten geçer. Kendimizle dost olmak ve kendimizi kabul etmekten geçen yol da meditasyondan geçer.
Aklımız, ışıltımız, dehamız, göz alıcılığımız her zaman deliliklerimiz, nörozlarımız ve kafa karışıklığımız ile birlikte bulunur. Bu nedenle kendinizde beğenmediğiniz özelliklerinizden kurtulmaya çalışmak, beğendiğiniz yönlerinizi de kaybetmenize (veya silikleşmelerine) neden olur.
Dr.Banu Taşçı Fresko tarafından, kendisine ait www.banutascifresko.com adlı site üzerinden gerçekleştirilen internet ortamındaki faaliyetler kapsamında çerezler kullanılmaktadır.
Çerez ayarları tercihlerinizi kaydedebilmemiz için kesinlikle gerekli çerezler her zaman etkin olmalıdır.
Bu çerezi devre dışı bırakırsanız, tercihlerinizi kaydedemeyiz. Bu da, bu web sitesini her ziyaret ettiğinizde çerezleri tekrar etkinleştirmeniz veya devre dışı bırakmanız gerekeceği anlamına gelir.