Dr.Banu Taşçı Fresko tarafından, kendisine ait www.banutascifresko.com adlı site üzerinden gerçekleştirilen internet ortamındaki faaliyetler kapsamında çerezler kullanılmaktadır.
2012 senesinden beri tanı kriterleri olan, yaklaşık 40 seneden beri üzerinde yazılan bir gluten hassasiyeti tablosudur.
Bulgular çölyak hastalığına çok benzer, ancak bağırsakta patolojik değişiklikler ve anti-TG, anti-endomizyum antikor gelişimi görülmez. Çölyak hastalığından daha sık ortaya çıktığı, toplumun neredeyse %6’sını etkileyebildiği düşünülmektedir.
Kadınlarda 5 kat ve 40’lı yaşlardan sonra daha sıkgörülür.
Non çölyak gluten/buğday hassasiyeti bulguları/yakınmaları
Baş ağrısı, yaygın kas ağrısı ve folik asit eksikliği hem toplumdan hem de çölyak hastalarından yüksektir.
Gluten/buğday tükettikten birkaç saat ile 24 saate kadar bulgular ortaya çıkabilir. En sık yakınmaların ortaya çıkış süresi 6 saattir. Çok az sayıdaki hastada bulguların ortaya çıkması 24 saatten uzun sürebilir. Glutensiz beslenmeye geçtikten sonra bulguların tümü geriler.
Sindirim sistemi bulguları IBS ile karışabilir, iki durum birlikte de seyredebilir; %50 hastada IBS mevcuttur.
Hastaların yaklaşık %15’inde otoimmün bir hastalık bulunur; en sık görünler, otoimmün tiroidit (Hashimoto hastalığı), sedef hastalığı, Graves hastalığıdır. Daha az sıklıkta/nadiren myastenia gravis, atrofik otoimmün gastrit, skleroderma, Tip I diyabet, Crohn hastalığı görülür. Kilolu/obez olan hastalarda atopik yakınmaların ve otoimmün hastalıkların (özellikle Hashimoto hastalığı) görülmesi olasılığı yüksektir; hastaların % 40’ı ya kilolu ya da obezdir. 5 hastadan birinin akrabaları arasında çölyak hastası vardır. Hastaların önemli bölümünde anti nükleer antikorlar (ANA) pozitiftir (özellikle DQ2-DQ8 pozitif olan kimselerde) . Çölyak hastalarına benzer IgA eksikliği sıktır. Hastaları ailelerinde çölyak tanısı ve otoimmün hastalık öyküsü toplum ortalamalarının üzerindedir.
Hastaların pek çoğunda vitamin ve mineral eksiklikleri saptanır.
Bu hastalıkta görülen cilt bulguları da glutensiz/buğdaysız beslenme ile geçer. Hastalarda kolun arka, bacağın ön yüzünde, dirsekte, el sırtında, dizlerde, göğüs ve boyunda kızarıklıklar, egzama benzeri lezyonlar ve sedefe benzer lezyonlar görülebilir. Çok kaşıntılı lezyonların üstünde pullanma ve kepeklenme görülebilir. Hastalara biyopsi yapıldığında cilt altında enflamasyon saptanır.
Hastaların yaklaşık %40’ında laktoz entoleransı vardır.
Hastaların %20’sinde alerji görülür: en sık etkenler: ev akarı, ısırgan otu, nikel, kedi/köpek tüyü, kabuklu deniz ürünleri ve çimendir.
Hastaların yaklaşık yarısı HLA DQ2 veya DQ8 pozitiftir (toplumda HLA DQ2-DQ8 pozitiflik oranı %30’dur) . Yine yaklaşık yarısında IgG cinsi anti gliadin antikorlar görülür. Glutensiz/buğdaysız beslenme ile anti gliadin antikorlar düşer. Gluten hassasiyeti olan hastalar takip edildiklerinde 5 hastadan biri , birkaç sene içinde çölyak hastalığı tanısı alır.
Non çölyak gluten/buğday hassasiyetinin ortaya çıkışı sürecini başlatan faktörün bağırsak florasındaki değişiklikler (disbiyozis) sonrasında ortaya çıkan artmış bağırsak geçirgenliği ve doğumsal bağışıklık sisteminin aktivasyonu sonucu ortaya çıktığı düşünülmektedir.
Bağırsak florasındaki üç değişiklik bu süreci başlatabilir:
Bu değişiklikler sonucu kısa zincirli yağ asidi üretimi, özellikle bütirat üretimi çok azalır. Bütirat, kalın bağırsak hücrelerinin en önemli enerji kaynağıdır; hücrelerin farklılaşması ve tamiri için devamlı bütirat kullanırlar. Kolon kanserlerine karşı koruyucu olduğu da düşünülmektedir.
Bütirat ayrıca müsin sentezini artırır, epitelyal antimikrobiyal peptidlerin üretimine katkıda bulunur, sıkı bağlantıların sentez ve tamirini denetler ve son olarak bakterilerin bağırsak duvarını geçmesine engel olur. Kalın bağırsakta bütirat düzeylerinin düşmesi parmaksı çıkıntılarda silinme ve bağırsak hücrelerinin ölümüne neden olur.
Bağırsak florası değişiklikleri, bağırsak epitel hücrelerinde ve müsin tabakasında değişikliklere neden olarak sürece katkıda bulunur. Müsin tabakası zarar gördüğü zaman, parmaksı çıkıntılar koruyucu örtülerini kaybederler ve dış etkenlere açık hale gelir, bağırsaktaki bakterilerle direk temas sonucu zarar görürler.
Müsin tabakasında yüksek düzeyde IgA molekülleri bulunur, müsin tabakasının zarar görmesi bağırsak içi IgA düzeylerini de düşürür.
Non çölyak gluten/buğday hassasiyeti olan hastaların bakteri duvarı LPS ve flajellinine karşı bağışıklık yanıtı oldukları gösterilmiştir. Ayrıca artmış bağırsak geçirgenliğine bağlı yağ asidi bağlayıcı proteine (FABP 2) karşı da artmış yanıt mevcuttur. Hastalar buğday tüketimini kestiklerinde tüm bu değerlerde belirgin azalma olmaktadır. LPS’e karşı gelişen bağışıklık yanıtı ve enflamasyon, bu hastaların bilişsel problemleri ve beyin sisinin önemli etkenlerinden kabul edilmektedir.
Çölyak hastalığından farklı olarak non çölyak gluten/buğday hassasiyetinde ince bağırsağın baş ve son kısımları ve kalın bağırsak etkilenmektedir.
Gram negatif bakterilerin duvarları hasarlandığı zaman ortaya çıkan LPS’ler mide asitleri ve bağırsakta intestinal alkalen fosfataz tarafından etkisizi hale getirilir.
İntestinal alkalen fosfataz (IAP) bağırsak hücrelerinin parmaksı çıkıntılarında bulunan ve bağırsak içi ve çeperi enflamasyonunu azaltan, bağırsak içi bakteri dengesinin korunmasına çalışan bir enzimdir. On iki parmak bağırsağından itibaren tüm bağırsak sisteminde bulunur. Gram negatif bakterilerin ölümü veya parçalanması ile ortama salınan LPS’ler, IAP tarafından zararsız hale getirilir. IAP’ler ayrıca sıkı bağlantıların devamlılığını ve zarar görmemelerini de sağlarlar. IAP düzeylerinin düşmesi enflamasyonu artırarak pek çok bağırsak hastalığına zemin hazırlar, bulguları şiddetlendirir; ağır çölyak hastalarında düzeyler çok düşüktür. IAP düzeyleri düştüğünde bağırsak içi LPS düzeyleri artar; LPS düzeyleri artınca bağırsak geçirgenliği artar, bağırsak çeperine bağışıklık hücreleri toplanır. IAP düzeylerini yükselten en önemli molekül bütirattır.
IAP düzeylerini, bağışıklık hücrelerinin salgıladığı proenflamatuar sitokinler düşürür; bu nedenle disbiyozis ve artmış bağırsak geçirgenliği kendi kendine zarar veren bir kısır döngüye neden olur.
Hem LPS düzeylerini artıran hem de IAP düzeylerini düşüren faktörler şunlardır:
LPS’ler bağırsak içi veya kan dolaşımında HDL kolesterol molekülleri tarafından etkisiz hale getirilirler; HDL molekülleri, LPS’leri karaciğere taşıyarak safrayla atılmalarını sağlar. Dolayısı ile kan HDL düzeyleri düşük, metabolik sendromlu, dislipidemili, kilolu ve/veya hareket etmeyen hastalarda kan LPS düzeyleri ve beraberinde enflamasyon artar.
Hastaların önemli bir kısmında zonulin düzeyleri yüksektir: bu yükseklik glutensiz/buğdaysız beslenme ile düşer ve düzelir. Zonulin yüksekliği sıkı bağlantıların haraplandığını-artmış bağırsak geçirgenliğini gösteren önemli bir laboratuvar testidir. Zonulin testi IBS ve non çölyak gluten/buğday hassasiyeti tanıları ayrımı kullanılabilir.
Öte yandan, gliadin fragmanları tek başına, dendritik hücreleri uyararak, doğumsal bağışıklık sistemini harekete geçirebilir; ortama çok sayıda bağışıklık hücresi toplanmasına neden olur.
Hastaların bir kısmında glutenle beraber diğer buğday/tahıl proteinleri (amilaz tripsin inhibitörleri, buğday rüşeymi agglütinini (bir lektin) ve diğerleri) bağışıklık yanıtı hücrelerini direkt olarak harekete geçirmektedir.
Amilaz tripsin inhibitörleri (ATI), tahıl tanelerini tarım zararlılarına karşı koruyan, parazitleri etkisiz hale getiren moleküllerdir; tahılların total protein miktarının %2-4’ünü oluştururlar. ATI’leri de, glutene benzer şeklide sinirim enzimlerine (proteazlara) dirençlidir, sindirilmeden kalabilir, artmış bağırsak geçirgenliği zemininde bağışıklık sistemini uyarabilirler. Bu moleküller bağırsakta doğumsal bağışıklık sistemini; makrofaj, monosit ve dendritik hücreleri harekete geçirip enflamasyona neden olan kimyasalların salınmasına neden olarak etkilerini gösterirler. Son 20-30 senedir genetik olarak tarım zararlılarına dirençli hale getirilen buğday ve tahıllarda, eski tahıllara göre çok daha yüksek miktarda bulunurlar. Pişirmek veya işlemek, besinlerdeki ATI miktarını düşürmez. ATI’ların doğumsal bağışıklık uyarıcı etkisi çölyak hastalarında, gluten/buğday hassasiyeti olan hastalarda ve normal insanlarda benzer düzeydedir. Ancak bağırsak çeperinde enflamasyon olduğu zaman bağışıklık sistemini uyarıcı etkisi çok daha yüksektir. Bağırsak içi protein metabolizması sonucu oluşan nitratlar ATI’lar ile bileşik oluşturabilir; bu bileşikler bağışıklık sistemini daha fazla uyarır ve sitokin sekresyonuna neden olur. Hava yolu ile alınan alerjen proteinler de hava kirliliği nedeniyle nitrat bileşikleri oluşturup, daha alerjen hale gelebilirler. Fırıncı astımının ortaya çıkmasının en önemli nedenlerinden birisi ATI’lara karşı gelişen IgE alerji yanıtıdır. Fırıncı astımı dışında ATI’ları fazla tüketmek tüm alerjileri kötüleştirir.
Buğday rüşeymi aglütininleri (WGA) ise bağırsak geçirgenliğini artırarak, sitokin salgılanmasına neden olarak ve mast hücrelerinden histamin salgılanmasına neden olarak hastalarda pek çok bulgunun ve enflamasyonun ortaya çıkmasına neden olurlar.
Hastaların biyopsilerinde çölyak hastalığındaki gibi bulgular bulunmaz. Bir kısmında sadece hafif düzeyde hücre infiltrasyonu görülebilir: T hücresi, mast hücresi, eozinofil ve/veya bazofil.
Folik asit ve demir düzeyleri belirgin olarak düşük olan hastaların bir kısmında bağırsak mukozasında bağışıklık hücreleri (intraepitelyal lenfositozis) görülmesi olasılığı daha yüksektir.
On iki parmak bağırsağı biyopsilerinde iltihabi hücre artışı olan, ancak hücre sayıları düşük olan ve çölyak hastalığı tanısı konulmayan hastalar (çölyak için antikor düzeyleri de negatif olan) 2 sene izlendiklerinde %27sinde çölyak hastalığı ve %22’sinde non çölyak gluten/buğday hassasiyeti gelişmiştir. Geri kalan hastalarda otoimmün tiroidit, SIBO, Helikobakter enfeksiyonu, kolit, Crohn hastalığı ve buğday alerjisi saptanmıştır.
Sık görülen alerji bulgularından ve histamin entoleransı bulgularına mast hücreleri ve eozinofillerin neden olduğu düşünülmektedir; hastaların pek çoğunun atopi ve çocukluk çağında besin alerjisi öyküsü mevcuttur.
Proteinler dışında tahılların içerdiği karbonhidratlar (fruktan, FODMAP ve lipitlerin de klinik bulgulara, özellikle sindirim sistemi bulgularına (gaz, şişkinlik, karı ağrısı, gaz çıkarma, ishal, kabızlık) katkıda bulunur. Gluten free un tüketen hastaların bulgularının yeniden ortaya çıkmasındaki etkenlerden biri de FODMAP’lardır.
Nikel alerjisi toplumun %15’inde görülürken, kronik yorgunluğu olan hastalarda bu oran %36’ya kadar çıkabilmektedir. Kronik yorgunluğu olan hastaların bir kısmında cıva toksisitesi ve tiroid bezine karşı antikorlar da saptanabilir. Metallere bağlı olarak oluşan enflamasyonun HPA ekseni etkileyerek stres hormonu düzeylerinde değişikliklere neden olabildiği düşünülmüştür.
Tanı hastanın gluten/buğday/tahılı kestikten sonra bulgularının geçmesi, tekrar tüketimde yeniden ortaya çıkması ile konur.
Non çölyak gluten/buğday hassasiyetini destekleyen laboratuvar bulgular:
Referanslar
Dr.Banu Taşçı Fresko tarafından, kendisine ait www.banutascifresko.com adlı site üzerinden gerçekleştirilen internet ortamındaki faaliyetler kapsamında çerezler kullanılmaktadır.
Çerez ayarları tercihlerinizi kaydedebilmemiz için kesinlikle gerekli çerezler her zaman etkin olmalıdır.
Bu çerezi devre dışı bırakırsanız, tercihlerinizi kaydedemeyiz. Bu da, bu web sitesini her ziyaret ettiğinizde çerezleri tekrar etkinleştirmeniz veya devre dışı bırakmanız gerekeceği anlamına gelir.