Dr.Banu Taşçı Fresko tarafından, kendisine ait www.banutascifresko.com adlı site üzerinden gerçekleştirilen internet ortamındaki faaliyetler kapsamında çerezler kullanılmaktadır.
Kendini Arayan İnsan
Yazar: Rollo May
Çevirmen: Kerem Işık
Yayın Evi: Okuyanus, 2013
Ünlü Amerikalı varoluşçu psikoterapist ve yazar Rollo May’in 1953’te yani tam 66 sene önce yazdığı bir kitap bu. Aradan geçen bunca seneye rağmen yazarın söyledikleri hala geçerli; yaşadığımız endişe çağında kişisel bütünlüğümüzü bulmamıza yardımcı olabilecek, bize yol gösterecek bilgiler paylaşıyor; çağımızın güvensiz ortamında kaygı ve karamsarlığa kapılmadan karşı durabilmemizi ve içimizdeki gücü açığa çıkarmamızı sağlayabilmek için fikirler sunuyor.
Yola çıkmak
Yazar May kitabına ‘Endişe çağında yaşamanın ender nimetlerinden biri bizi kendimizin farkında olmaya zorlamaktır’ diye başlıyor.
Yazar standartlar ve değerler altüst olduğunda içinde yaşadığımız toplumun ‘ne olduğumuz ve olmamamız gerektiği’ hakkında bize net bir tablo sunamadığında ‘kendimize dair arayışımıza geri döneriz’ diyerek devam ediyor. Ardından da ünlü felsefeci Kierkegaard’ın sözünü aktarıyor: ‘Yola çıkmak kaygıyı çoğaltmaktır. Yola çıkmamaksa kendini kaybetmektir.”
En üst anlamıyla yola çıkmak kendi benliğinin farkına varmaktır
Modern insanın yalnızlığı ve endişesi
Yazar ilk bölümde 20. yüzyılın ortasında insanların en büyük sorununun boşluk duygusu olduğunu belirtiyor. İnsanların yalnızca ne istediklerini bilmemeleri değil, hissettiklerine dair de hiçbir fikirleri olmadığını söylüyor. İnsanları ister gerçek isterse hayalini kurdukları eşlerinden veya işlerinden aslında kendi içlerindeki bir eksikliği gidermesini yahut bir boşluğu doldurmasını beklediklerini ve bu gerçekleşmediği için endişeye ya da öfkeye kapıldıklarını belirtiyor. İnsanların günlük rutinleri içerisinde aynı saatte işe gitmek aynı saatte yemek yemek aynı saatte işten dönmek devamlı aynı işleri yapmak nedeniyle hem içlerinde bastırılmış öfke hissettiklerini hem de sıkıldıklarını, bir süre sonra da bu duyguların sağlıklarına zarar verdiğini yazıyor.
Boşluk duygusu
İnsanların boşluk duygularının, içinde yaşadıkları dünyada etkili bir şey yapmaktan aciz hissetmelerinden kaynaklandığını yazmış Dr May.
İçsel boşluk duygusunun; kişinin yılların birikimi ile hayatına yön verme, başka insanların ona olan davranışlarını değiştirme yahut içinde bulunduğu dünyayı etkileme gücünün olmadığına dair inancının bir sonucu olduğunu söylüyor yazar. Yazar günümüzde pek çok insanın derin bir çaresizlik ve anlamsızlık hissine kapıldığını, istekleriyle hisleri gerçek anlamda bir fark yaratamayacağı için çok geçmeden istemek ve hissetmekten vazgeçtiklerini belirtiyor.
Yazar ayrıca duyarsızlık ve hissizliği endişeye karşı birer savunma yöntemi olarak kullandığımızı söylüyor; sürekli olarak üstesinden gelemeyeceğimiz tehlikelerle yüzleştiğimizde nihai savunmamızın bu tehlikeleri hissetmekten kaçmak olduğunu vurguluyor.
Yalnızlık
Dr May modern insanın bir başka özelliğinin de yalnızlık olduğunu söylüyor.
‘Yalnızlık çoğu insan için güçlü ve acı verici bir tehdittir,
bu nedenle insanlar tek başına olmanın pozitif yanlarını algılayamazlar.’
‘Yalnızlık duygusunun temel nedeni insanın birey olma deneyimini, kendini başka insanlarla ilişkilendirdiğinde yaşaması ve yalnız kaldığında bu birey olma deneyimini yitirmekten korkmasıdır.’ Yalnızlık hissinin bir başka önemli nedeni de toplumumuzun sosyal kabul görmeye verdiği değerdir diyen Dr May şöyle devam ediyor; ‘Endişemizi azaltmak için yahut bir prestij işareti olarak başvurduğunuz başlıca yöntemlerden birisi, sosyal kabul görmedir.
Dolayısıyla sonsuza dek aranan asla yalnız kalmayan insanlar olarak toplumsal başarıyı ulaştığımızı kanıtlamamız gerekir. Kişi beğeniliyorsa yani toplumsal anlamda başarılıysa nadiren yalnız kalır (daha doğrusu böyle düşünülür). Beğenilmemek ise yarışta kaybetmek gibi algılanır.
Yalnızlıktan kaçmak
Modern insanın yalnızlığının diğer bir yüzünde ise yalnız kalmaktan duyduğu derin korku olduğunu belirtiyor yazar; sırf bu nedenle sadece yalnız kalmamak için istemedikleri yerlere gidiyor ve istemedikleri davetlere evet diyebiliyorlar.
“Nasıl ki Amerika’nın ormanlarında vahşi hayvanları uzak tutmak için meşaleler çığlıklar ve zil seslerine başvuruluyorsa; insanlar da yalnızlığa dair düşüncelerini uzaklaştırmak için çeşitli uyarıcılar ve gürültülü teşebbüslerin yeniçeri marşlarına başvurmaktadır” diyor yazar. Günümüzdeki fark yalnızlık korkusunun çok daha yoğun olması ve ona karşı geliştirilen savunmaların (mesela oyalayıcılar, sosyal etkinlikler ve beğenilme halinin) daha katı ve zorlayıcı olmalarıdır. Bu kitabın 1953’te yazıldığını unutmayın. Bugünlerdeki sosyal medya çılgınlığı için ne derdi sizce?
Yalnızlık korkusunun temeli
Yazar Rollo May’e göre; yalnız kalma korkusun temelinde kendimize dair farkındalığımızı yitirmenin endişesi vardır.
“İnsanlar uzun süre boyunca etraflarında konuşacak kimse yahut boşluğa ses çıkaran bir radyo olmadan yalnız kaldıklarında kendilerini boşlukta hissetmekten, sınırlarını yitirmekten ve kendilerine yön vermelerini sağlayacak hiçbir şey bulamamaktan korkar.”
“Pek çok insan uzun süre yalnız kalmaktansa bitap düşene kadar çalışır veya sonu yokmuşçasına kendilerine eğlenmeye verir. Beğenilmek ve sosyal kabul görmek bir nebze de olsa bu yalnızlık hissini azaltır.”
Endişe
Günümüz insanı, boşluk ve yalnızlık korkusundan çok daha temel olan endişe halini de sıklıkla yaşar. Dr. May, bu endişe halinin önemli nedenlerinden birisinin, hangi rolü üstleneceğimizi ve hangi ilkelere inanacağımızı bilememekten kaynaklandığını belirtiyor. Yazar, bireysel endişemizle birlikte toplum olarak da endişe duyduğumuzu, çünkü nereye gittiğimizi bilememenin verdiği şaşkınlık ve karmaşanın bizi negatif bir şekilde etkilediğini vurguluyor
Endişe ve korku birbirinden ayrı durumlardır. Korktuğumuz da bizi neyin tehdit ettiğini biliriz; içinde bulunduğumuz durum bizi harekete geçirir, algılarımız keskinleşir ve tehlikenin üstesinden gelmek için kaçmayı ya da başka uygun yöntemlere başvurmayı deneriz.
Endişeye kapıldığımızdaysa yüzleştiğimiz tehlikeyi atlatabilmek için nasıl adımlar atmamız gerektiğini bilmeyiz, bilemeyiz. Endişe bir yakalanma, şaşkına dönme hissidir; algılarımız keskinleşmek yerine daha bulanık ve belirsiz bir hal alır.
İnsanlar endişeyi farklı şekillerde deneyimlerler; içinizin kemirilmesi, göğsünüzün sıkışması veya genel bir şaşkınlık hali olabilir. Kimileri ise sanki tüm dünya aniden kararmış veya üzerlerinde büyük bir ağırlık varmış ya da kaybolmuş bir çocukmuş gibi hisseder.
Yazar endişenin insanoğluna etkilerinden şöyle bahsediyor; Yoğun endişe insana miras kalmış en acı verici duygudur. Cankurtaran filikalarında insanlar, kurtulup kurtulamayacaklarını bilmemenin yarattığı şüphe ve belirsizlik duyguları ile sürekli yüzleşmektense filikadan atlayıp ölmeyi tercih eder.
Endişemizin büyük bir kısmı ise birey olarak varlığımıza ilişkin önem verdiğimiz değerlerimizin tehdit altına girmesinden kaynaklanır.
Çağımızda en büyük endişe kaynakları
beğenilmemek, dışlanmak ve onaylanmamaktır.
Yazar May, geçmişimizde yaşadıklarımızın bize etkilerini şu şekilde özetliyor;
Endişe altındaki kişi kendini tehdit altında hisseder ancak bu tehdit sanki bir hayaletten gelmektedir. İnsan düşmanın nerede olduğunu, onunla nasıl mücadele edeceğini, ondan nasıl kaçacağını bilemez. Bilinç altındaki bu çatışmalar genellikle kişinin geçmişinde kalan ve kendini yüzleşecek kadar güçlü hissetmediği bir tehdit sonucunda ortaya çıkar. Çocuklukta baskıcı ve sahiplenici bir ebeveynle mücadele etmek ya da kendisini sevmeyen anne babaya da karşı karşıya gelmek zorunda kalmak ise önemli endişe nedenlerindendir.
Yazar May endişenin olumlu ve olumsuz etkilerini şöyle özetliyor;
★Endişe insanın kendine dair farkındalığını yok etme eğilimine neden olur.
★ İnsanın aklını karıştırarak geçici bir süre nerede ve kim olduğunu unutturur, gerçekliğe dair algısını bulandırır. Bu kim olduğunu ve ne yapılması gerektiğini bilememe şaşkınlığı endişenin en acı verici yönüdür.
Ancak, nasıl ki endişe öz farkındalığımızı yok edebilirse, kendimize dair farkındalığımız da endişeyi yok edebilir.
Kendimize dair algımız güçlendikçe endişeye karşı durup onu alt etme olasılığımız o denli artar.
Endişe de tıpkı yüksek ateş gibi içsel bir mücadelenin sürdüğünün işaretidir.
Nasıl ki ateşlenmek bedenin fiziksel güçlerini toparlayarak enfeksiyona karşı gelip bedeni iyileştiriyor, mücadeleye giriştiğini gösteriyorsa endişe de psikolojik ya da manevi bir mücadelenin kanıtıdır.
İçimizdeki iyileştirici güç
Yazar May içimizdeki iyileştirici güçlerden bahsediyor ve şöyle diyor;
İnsanların içinde iyileştirici bir güç vardır; ancak çoğu zaman bu iyileştirici gücün farkında değildirler. İnsanlar kendi kendilerine yalan söyleyemeyecekleri gerçeğini en sonunda kabul ettiklerinde ve kendilerini ciddiye almayı öğrendiklerinde bu gücü keşfederler diyor May ve iyileşmenin ondan sonra başlayacağının altını çiziyor.
Hayatımızı ve dünyayı daha sağlıklı bir yer haline getirmek istiyorsak işe önce kendimizden başlamamız gerekir.
May’e göre içimizdeki güç merkezini bulmak bizi değiştirir. Bir kişiyle başlayan değişim bir süre sonra diğer insanları da etkilemeye başlar ve bu tüm dünyaya yayılır.
Benlik bilinci
İnsanoğlu yaklaşık iki yaş civarında kendine dair bir bilinç ortaya çıkartır. Kendisini ebeveynlerinden ayrı bir kişilik olarak deneyimler. Ve gerekirse onlara karşı durabilir. Bu insanı diğer memelilerden ayıran en önemli farktır.
Benlik bilinci bize, kendimizi başkalarının gözüyle görebilme ve diğer insanlarla empati kurabilme becerisi verir.
Yazar May, bağımsızlık duygusunun gelişimi üzerine şu notları paylaşıyor; Ebeveynleri tarafından sevilip desteklenen ama şımartılmayan sağlıklı çocuk, yüzleştiği endişe ve krizlere rağmen gelişmesini sürdürür. Fakat ebeveynleri tarafından bilerek veya bilmeden kendi çıkar veya keyifleri için suiistimal edilen ya da nefret edilip reddedilen çocuk bunu yapamaz, gelişim sürecinde zorlanır.
Çocuk, yeni yeni edinmeye başladığı bağımsızlığına dair denemeler yaptığında destek göreceğinden emin olamaz; destek görmeyince bağımsızlık duygusunu geliştiremez. O zaman anne ve babasına sımsıkı tutunup bu bağımsızlık kapasitesini yalnızca olumsuzluk ve inatçılık şeklinde kullanır.
Dünkü paylaşımımda da bahsettiğim gibi çocuk, yeni yeni edinmeye başladığı bağımsızlığına dair denemeler yaptığında destek göreceğinden emin olamaz; destek görmeyince bağımsızlık duygusunu geliştiremez. O zaman anne ve babasına sımsıkı tutunup bu bağımsızlık kapasitesini yalnızca olumsuzluk ve inatçılık şeklinde kullanır.
Rollo May, bağımsızlığına dair denemeler yaparken çekingen bir şekilde ilk kez hayır demeye başladığında, ebeveynleri tarafından sevilip yüreklendirmek yerine onlardan dayak yiyen çocuktan bahsediyor ve şöyle diyor; Yüreklendirilmek yerine reddedilen çocuk sonrasında hayır kelimesini gerçek anlamda bir bağımsızlık göstergesi değil salt isyan etmek için kullanır.
Yazar Rollo May ebeveynlerin endişe seviyelerine de dikkat çekiyor ve şöyle diyor; Ebeveynler endişeli ve şaşkınlarsa, kendilerinden emin değil ve kendilerine dair bir takım şüpheler besliyorlarsa, bu endişelerini çocuğa yansıtırlar. Çocuk ise kendi benliğini bulmanın tehlikeli olduğunu düşünmeye başlar.
Rollo May yaşam amacına dikkat çekiyor ve şöyle diyor; Hayatta tüm organizmaların yalnızca bir tek amacı vardır kendi potansiyellerini hayata geçirebilmek. Palamut meşe olur, buzağı inek olur. İnsanoğlunun kendi potansiyelini gerçekleştirmesindeki görevi çok daha zordur. İnsan hayatındaki uzun bebeklik ve çocukluk dönemi -toprağa düşer düşmez bir başına olan palamut ya da doğduktan birkaç hafta sonra kendi kendini beslemek zorunda kalan köpek yavrusunun aksine- onu bu zor göreve hazırlar. Seçim yapıp karar vermeye başladığında buna az da olsa bir becerisi olur ve bunları geliştirdiği benlik bilinciyle yapabilir.
Hiç yürümediğimizde bacaklarımızın hamlaşması ve zayıflaması gibi organizmalar da potansiyellerini tam olarak kullanamadıklarında hastalanırlar. Arzulayıp da eyleme geçemeyen, eylemeyen hastalık üretir.
Rollo May beden farkındalığı konusunda şunları paylaşıyor; Kendi bedeninin farkında olma becerisi sağlıklı bir yaşam sürmenin şartlarından birisidir.
Çoğu yetişkin fiziksel farkındalığını yitirmiş durumdadır; bacaklarının, bileklerinin ya da orta parmaklarının daha doğrusu vücutlarının herhangi bir parçasının nasıl olduğu sorulduğunda yanıtlayamaz.
Yanıtlayabilen çok çok az sayıda insan vardır; bunların önemli kısmı da yoga yapmaktadır. Yazar May’in bu gözlemi 66 yıl önce yapması oldukça ilginç değil mi? Çoğu insan şöyle düşünür; “ellerim ve ayaklarım ne hissederse hissetsin işe gitmeliyim, hayata devam etmeliyim.”
İnsan bedeninin modern çağda, sanayileşmeye hizmet eden cansız bir makineye indirgenmesi sonucu insanlar bedenlerine kulak vermez ve hatta bununla gurur duyarlar.Bedenlerini benzini bitene dek sürülebilecek bir kamyon gibi suiistimal edebilecekleri bir nesne olarak görürler.
Bu önemsememenin sonucu bedenimiz bizi; soğuk algınlığı, nezle, kronik ağrılar ya da diğer ciddi hastalıklara maruz bırakarak adeta soru sorar:
‘Bedenini dinlemeyi ne zaman öğreneceksin?
Dr.Banu Taşçı Fresko tarafından, kendisine ait www.banutascifresko.com adlı site üzerinden gerçekleştirilen internet ortamındaki faaliyetler kapsamında çerezler kullanılmaktadır.
Çerez ayarları tercihlerinizi kaydedebilmemiz için kesinlikle gerekli çerezler her zaman etkin olmalıdır.
Bu çerezi devre dışı bırakırsanız, tercihlerinizi kaydedemeyiz. Bu da, bu web sitesini her ziyaret ettiğinizde çerezleri tekrar etkinleştirmeniz veya devre dışı bırakmanız gerekeceği anlamına gelir.