Dr.Banu Taşçı Fresko tarafından, kendisine ait www.banutascifresko.com adlı site üzerinden gerçekleştirilen internet ortamındaki faaliyetler kapsamında çerezler kullanılmaktadır.
Amerika’da ilk baskısı 2004 senesinde yayınlanan bu kitabın yazarı New York’daki Om Yoga Merkezi’nin kurucusu Cyndi Lee. Kitabını, fiziksel ve spiritüel esenlik için bütüncül bir rehber olarak nitelemiş.Cyndi Lee, Tibet Budizm öğrencisi ve aynı zamanda Amerika’daki en ünlü yok hocalarından biri. Kitabı çevirisini Cyndi Lee’nin öğrencisi olan yoga hocası Sinem Er yapmış. Yazar, kitabın arka kapağında şöyle diyor:
Buda der ki ‘Olumlu özellikleri geliştirin ve olumsuz duyguları azaltın. Aydınlanmaya giden yol budur’.
Yoga Üstatları bedeni güçlendirerek daha esnek hale getirmemizi, ve zihinle birleştirmemizi söylerler. Eğer daha önce yoga yapmayı denediyseniz bu tavsiyeyi yerine getirmenin hiç de kolay olmadığını bilirsiniz. Ayaktaki pozlardan birisindesinizdir ve bacak kaslarınız yanıyordur. Başınızı dizinize getirmeye çalışırsınız ve hamstrig kaslarınız yırtılcak gibi olur. Bağdaşta, meditasyon oturuşundasınızdır ve omurganız çöküyor, dizleriniz açıyor ve tek düşünebileceğiniz şey akşam yemekte ne yiyeceğiniz oluyor. Dersten harika hissederek çıkarsınız, fakat sonra önünüzden biri hızla geçer ve öfkeleniverirsiniz. Yoga sizi daha güçlü biri yapmış olsa da daha iyi bir insan yapmamış olabilir. İnsanların bedenleri değişir fakat zihinleri hala oradan oraya atlamaya, kalpleri hala gerginlik ve korku katmanları arasında gömülü kalmaya devam eder.
Beden-nefes-zihin birlikteliği
Yazar kitabın ilk bölümünde beden nefes ve zihinden oluşan birliktelikten söz ediyor. Çoğu insanın yoga dersinden, geldiklerinde olduğundan çok daha iyi bir fiziksel durumda ayrıldıklarını, ancak kişisel bir uyanış hissi bulmalarının hemen mümkün olamayabileceğini söylüyor. Yoga pozlarını uygulamak, kasları güçlendirmek, nefesi iyileştirmek, toksinlerden arınmak ve sinir sisteminin rahatlatmak için eşsiz bir metot olsa da, dersin sonunda oluşan tatlı, ahenkli yenilenme hissi yoga stüdyosunun kapısından sokağa adım atıldığı anda büyük bir hızla yok olabilir. İnsanların bedenleri değişir fakat zihinleri hala oradan oraya atlamaya, kalpleri hala gerginlik ve korku katmanları altında gömülü kalmaya devam eder. Kişiliğiniz A tipindeyse, yoga uygulamanızı da hayatınızın geri kalanında yaptığınız gibi saldırgan ve yarışçı bir yoga yaparsınız. Eğer özensiz ve dağınık iseniz duruşunuz da bunu yansıtır, kolayca sinirleriniz bozuluyorsa bu eğilim yoga asanaları sırasındaki zorluklar karşısında da daha yoğun olarak ortaya çıkar. Yoganın fiziksel uygulamaları günümüz dünyasında ki bu kalıpları değiştirmek için kendi başına yeterince güçlü bir ilaç değil maalesef.
Uyanık ve yargısız bir biçimde hislerimizle kalarak, olduğumuz kişiyi her yönüyle kabul ederek, narin kalbimize bakabilecek cesareti kazanmaya başlarız. Kendimizle kurduğumuz bu dostluk iyi bir alışkanlığa dönüştükçe, insanların kalplerini de görebilmeyi başlar ve onlara da nazik davranmak için ilham alırız. Artık elimizde, kendimizle, diğerleriyle, ailemizle ve dünyayla akıllıca, hassasiyetle ve içten gelen bir biçimde etkileşimde bulunmanın reçetesi olan, açgözlü olmayan uyanıklık hali, şefkat, cömert, enerji ve disiplinli güç gibi malzemeler vardır.
Bu öğretiler bizi bağlantı için başka bir yere bakmaktansa, hali hazırda olduğumuz kişiyi kabullenmeye davet eder; çünkü uyanmış kalbin tohumu zaten hepimizin içinde mevcuttur: bu biz insanlığın mirasıdır. Sadece korku, kıskançlık, öfke, nefret ve açgözlülük fikirlerine takılıp kaldığımız için, güzel Lotus kalbimizin çiçeklendiğini her zaman hissedemeyiz.
Budist meditasyon teknikleri bu hislerin hiçbirinin sabit olmadığını görmemizi sağlar ve uygulama aracılığıyla, oturduğumuz yerde ya da ayaklarımızın üzerinde sağlamlığımızı korumaya devam ederken, onların ortaya çıkıp yok oluşlarına nasıl izleyebileceğimizi kavrarız. Her şeyin anbean tecrübesi ile doğrudan etkileşimde kalmayı öğreniriz. Mesela farkındalığımızı arkaya eğilmekle ilgili düşüncelerimiz yerine, arkaya eğilmek üzerinde tutabilmeyi başlarız. Sonrasındaysa sevgi, şevkat, arkaya eğilmelerimiz sırasında en azından içeriden bir gülümseme ve çok daha sonsuzlukla yaklaşabilmesi mümkün kılar.Gerçekten olana duyduğumuz merak, haz alma beklentimizin karşılanmayacağını dair korkumuza üstün gelmeye başlar. Eylemlerimizin sonuçlarına bağımlı olmaktansa hayatımızı anbean deneyimlemekle ilgilenmek, bizleri tarafsızlık halini tecrübe etme, beden ve zihnin, kalp ve zihnin, içgörü ve farkındalığın, verme ve almanın, dünyamızın enerjisiyle dans ederken istikrarlı kalmaya devam edebilmenin dengesini bulabilme olasılığını açar.Hatha yoga sistemi; derinizi, kaslarınızı ve kemiklerinizi hizalamak için, bir dizi fiziksel olarak birbirine geçmiş egzersizler dizisinden faydalanır. Asanalar ya da pozlar, bedenin gider borularındaki tıkanıklıklarının açılması için fiziksel yapının yeniden düzenleme sistemidir.
Bu süreç, nefes ve enerjinin özgürce akabilmesi ve nörolojik kalıpların yeniden yapılanması, rahatlaması ve güçlenmesi için kanalları açar. Bu tür bir denge oluştuğunda bedenin her noktasını eşit hissetmeye başlarız. Duyulardaki bu denge hali, zihin ve kalpte yumuşak farkındalığa bir destek ve kapsayıcı bir alan oluşturur.Yogadaki Asana uygulamaları, bize rahatlık ve sağlamlık arasındaki bu denge kirişi üzerinde yürüyebilmemiz için fiziksel teknikler sunar. Asana aynı zamanda birlikte oturmak anlamına da gelebilir. İç ve dış alanda olanın tam ortasında olmak, Asana uygulaması aracılığıyla gözlemlenebilir ve bu sayede bedenimizin nasıl zihnimizi yansıttığını görmeye başlayabiliriz.Yoganın unsurlarından bir tanesi zihinsel ve fiziksel huyları gözlerken, onlara aşina olmaya başlama, düşünce hareketlerini kontrol çabasını azaltma ve asananın içinde şefkatle kalmaya devam eden hareket halindeki bir meditasyon halinin araştırmasıdır. Tüm bunları görme halini koruyarak yapmaya çalışmak yoga uygulamasının incelikli içgörüsünü sağlıklı bir dengeye getirerek yoginin dünyasını kabullenmesini ve kucaklamasını mümkün kılar. Tüm egzersizler yokadaki ahimsa yani zarar vermemek kavramı ve budizmdeki maitri, yani sevgi ve şevkat kavramının oluşturduğu yumuşak felsefi zemine oturur. Eğer kalbinizde ciğerlerimiz gibi, her sinyalle almaya ve vermeye açık olmayacaksa uyanık olmanın ne faydası var ki? diye soruyor yazar. Farkındalık, acımasız huylarımız ortaya çıktığında bunu fark edebilmemize yardımcı olarak, bu dürtüyle genelde peşi sıra gelen tepki arasında bir boşluk yaratamızı sağlar. Kalbimizin derinlerine dalıp dışarıya bir nezaket incisi ile çıkmamız için alan oluşturur.
Bedenimiz ve zihnimiz arasındaki bu sözsüz sohbette, ilişkilerimiz içinde yaşadığımız her şey:hüsran, çatışma, sevgi, duygusallık, can sıkıntısı; aşağı bakan köpek gibi en temel pozlardan birini yaparken baş gösterir. Yoga ve meditasyon, alışılagelmiş çaba gösterme biçimlerimizin çok sıkı ya da çok gevşek olduğunu farkına varmamıza ve bedenimiz, dilimiz ve zihnimizin eylemlerine karşı doğal bir hassasiyet geliştirmeye başlamamıza yardımcı olur.
Meditasyon ve sükunet
Pek çok kişi aksini düşünse de yoga yapmak rahatlamakla her zaman aynı şey değildir.
Aradığımız rahatlığı içinde bulunduğumuz dış koşulları değiştirmekle değil kendi zihnimizin hiç koşullarını anlamaya başlayarak bulabiliriz. Zihnimizi tıpkı havanın durumu gibi düşünebilirsiniz: Durmadan değişir ve ondan asla kaçamayız. Nereye gidersek gidelim ve dışarıda hava nasıl olursa olsun, fırtınalı veya esintili, sıcak veya soğuk, rahat veya kapalı hissetmemize neden olan tek şey zihnimizdir.
Budizim bizlere her şeyin geçici olduğunu, her şeyin değiştiği hakikatini öğretir. Değişimle savrulabiliriz ya da değişime uyum sağlamayı öğrenebiliriz. Bazen değişim o kadar yavaştır ki bunu göremeyebilir ve rahat olsa da aslında bizi uykuda tutan huylarımıza tutunup kalabiliriz. Bazen değişim o kadar hızlıdır ki, korkarız ve büyük bir enerjiyle tepki verir ya da tam tersi, şaşkına dönebiliriz. Değişimle bu şekillerde ilişki kurmak sıradışı bir durum değildir. Dünyadaki en önemli gerçeklerden bir tanesi ızdırabın varlığıdır. Eğer değişimle yalnızca onu reddederek ya da sinirlenerek ilişki kurarsak, hayattaki fırsatları kaçırır ya da zamanımızın çoğunu mutsuz geçiririz. Bilmemiz gereken ikinci gerçek ise kendi kendi ızdırabımızı kendimizin yarattığıdır. Izdırabın sebebi hayatımızda olan bitenler değil, onlara karşı tutumumuzdur: durumların, insanların olduklarından farklı olmasını, gitmesini ya da sonsuza kadar kalmasını ya da istediğimiz yönde değişmesini isteme eğilimimizdir. Değişim kaçınılmaz olduğuna göre, değişim çamurlu Mississippi nehri gibi yavaşken uyanık kalabilmek için ustaca yollar geliştirmek ve hayatta sanki mekanik bir boğa üzerinde oradan oraya savruluyormuş gibi hissederken rahatlamayı ve tutunmayı öğrenmek hayramıza olur.
Üçüncü gerçek tüm ızdıraplardan özgürleşebileceğimiz, dördüncü gerçek ise bunu nasıl yapabileceğimiz üzerinedir. Değişim yolunu ve başa çıkma yolunu bize öğreten şey farkındalıkla ve meditasyon aracılığıyla doğruyu kavramaktır.Samatha uygulaması sürekli evrimleşen dünyamız içindeki merkezimizi korumayı öğrenme tekniğidir. Sabit bir saadet hali yaratmakta değil, zihnin tıpkı hava durumu gibi değişen tüm hallerini tecrübe etme cesaretine sahip olmakla ilgilidir. Etrafımızda olan biteni uyanma ve olan bitenin ortasında diğer bir değişle şimdiki anda mevcut kalma çabasıdır. Bir şeylerin olduğundan farklı olmasını dilemeyi bırakabilmeye ve hareketle baş edebilmeyi öğrenmeye başladığımızda, bir denge ve kusursuz memnuniyet haline doğru yönelebiliriz. Bu denge hissi, memnuniyet ya da tarafsızlık hali, daha farklı olmasını dilemeden, olan bitenin ortasında kalabildiğimizde kendiliğinden ortaya çıkar; hayatın sunduğu türlü zenginliğe açılmak müthiş bir cesaret gerektirir. Bu uygulamayı yapabilmek için öncelikle yerimizi almamız gerekir. Yere oturup toprakla bağlantı kurarız. Kendi gerçekliğimizle, kendi gerçekliğimizin ötesine geçmeye ya da farklı bir yere kaçmaya çalışmadan temasa geçmenin ilk adımı budur. Oturma dengemizi bulduktan sonra ikinci aşama nefesimizi izlemek. Tecrübemizin merkezinde kalmanın tek yolu anda olmaktır. Çoğumuz dalgın zihinlere sahip olduğumuzdan, bizi bu ana kökleyecek, yalnızca bu anda mevcut olan bir odak noktasına, bir yön işaretine ihtiyacımız vardır. Bu odak noktası nefesimizdir; çünkü nefesimiz asla geçmişte ya da gelecekte değildir. Her daim sadece tam burada ve şu anda ifade bulur. Uygulamamız sırasında nefesimizin dolup boşalmasını doğal bir şekilde akmasını izlerken zihnimizi yumuşatarak, verdiğimiz nefesle birlikte dışarı çıkıp içinde bulunduğumuz alana karışan nefesimizi takip etmek ve düşüncelere kapıldığınızı fark ettiğinizde içinizden ‘düşünüyorum’ deyip dikkatinizi yeniden yeniden nefesinize getirmek yapmanız gereken tek şeydir. Genel kültürde meditasyon ve huzur birbirine eşit kabul edilse de meditasyonun sadece huzur dolu olması gerektiğine dair olan düşünce yanlıştır: çoğumuzun kafasının içindeki sesler, noktalama işaretlerinin, boşlukların olmadığı, dedikodular, planlar, pişmanlıklar ve radyoda çalan şarkılarla alakalı sürekli akan cümleleri ile James Joyce romanlarına benzer. İşin aslı zihinlerimiz daima böyledir, fakat bu aktiviteyi ancak fiziksel aktiviteyi durdurduğumuzda fark edebiliriz. Zihnin aktivitesi hakkında farkındalık kazanmak farkındalık meditasyon uygulamasının kalbidir.
Zihnimiz adeta yumurtlayan bir tavuk gibi düşünce üretir. Bu bir sorun değildir ve meditasyon uygulaması bunu değiştirmeye çalışmaz. Meditasyon sırasında tüm düşüncelerinizi uzaklaştırmaya çalışmayın. Çoğu insan meditasyonun kafayı boşaltmakla ilgili olduğunu düşünür fakat boş bir zihnin insanlar için faydalı olduğu görülmemiş bir şeydir. Meditasyon sırasında az düşünce veya çok düşünce, iyi ya da kötü düşünceye sahip olmak diye bir şey yoktur. Meditasyon uygulamasının temel amacı aslında insanın kendisiyle arkadaş olmasını sağlamaktır.Meditasyon sırasında düşüncelerin ortaya çıkışını görmek, onları tatmak, etiketlemek ve tekrar tekrar nefese geri dönmek, hepimizin pekçok düşüncesi olduğunu, çoğu zaman tekerrür ettiklerini, fakat hiçbirinin gerçek olmadığını anlamaya başlamanın tekniğidir. Eğer sakince yerimizde oturmaya devam edersek, mutlu ya da mutsuz, tüm düşüncelerin yalnızca yüzeye çıkıp sonra da yok olduğunu görebiliriz. Meditasyon minderi üzerinde tıpkı hayattaki gibi pekçok deneyim yaşarız ve meditasyon bu yüzden hayatın ta kendisi gibi görülebilir.
Meditasyon yaparken önemli olan, meditasyon yapmaya veya meditasyon uygulamasına bir proje zihniyeti ile yaklaşmamaya çalışmaktır: aynen günlük yaşamımızda olduğu gibi bir şeyleri idare etmeye çalışma, hayatımıza organize etme, listemizdekileri eritme ve bunları tekrar tekrar yapma huyumuzu kırmak için önemli bir fırsattır. Meditasyon görev odaklı bir aktivite değildir.Meditasyonunuzun kendi zihninize, işlerinize, dünyanın size sunduklarını açılma süreci olmasına izin verin. Hiçbir şey yargılamaz ya da farklı olmasını dilemezseniz, bu süreç olduğunuzu düşündüğünüz kişi veya içinizde barındırabileceklerinize dair fikirleriniz ile ilgili farklı açılımlar açılımlara sebep olabilir.
Nefes
Dikkatimizi nefesimize getirmek, insan doğası dahil, doğanın tamamıyla aramızdaki bağı bizlere hatırlatan en dolaysız yoldur. Nefesimizin organik ritmi tüm evrenle ilişkilidir. Doğadaki her şey hatta zeminler ve kayalar gibi sabit görünen şeyler dahi sürekli titreşir, çarpar, genişler ve daralır.
Nefes dış dünyayla iç dünyamızı birbirine bağlar, nefes farkındalığımız ne kadar gelişirse, bu iki dünya arasındaki ve bizler ve diğerleri arasındaki sınırlar da o kadar çözülür. Nefes diğerleriyle aramızdaki daimi alışveriştir. Sonuçta hepimiz aynı havayı soruyoruz. Hatta bugün soluduğumuz havanın ertesi gün dünyanın öteki ucundaki biri tarafından soluduğu söylenir.
Nefes farkındalığımızdaki ufacık bir artış dahi yaşamınızı değiştirmeye başlayabilir. Gerginleştiğinizde, trafikte mahsur kaldığınızda, vergi dairesinden beklenmedik bir mektup aldığınızda nefesinizin değiştiğini fark etmeye başlayabilirsiniz. Farkındalıkla ve bilinçli bir şekilde nefesinizi yeniden dengelerseniz, bu dengelemenin sinir sisteminizi sakinleştirerek, sinirinizi bozan şeyle kurduğunuz ilişkiyi de değiştirir. Bir duruma verdiğimiz tepkinin nefesimizi etkilemesine izin vermektense, nefesimizin durumla kurduğumuz ilişkiyi değiştirmesine izin vermeyi öğrenebiliriz.
Nefes, zihnimiz ve bedenimiz arasındaki görünmez köprüdür.
Ayakta-orta yolda (halde) durmak
Zihnimiz, bedenimizin her yerindedir. Sağlamlık ve rahatlığa giden yol, ikisini bilinçli bir şekilde birleştirmekten geçer. Yoga uygulamamız bir yandan meditasyon için gerekli olan fiziksel dayanıklılığımızı geliştirirken, fiziksel tecrübemiz de bir açılma olabilmesini sağlayacak şekilde bilinçli bir yaklaşım benimseyebiliriz. Bu birlik kavramı, yani zihin ve beden birlikteliği kavramı, hatha ve meditasyon uygulamalarının kalbinde yatan şeydir.
Yoganın temel pozlarından olan dağ pozu yani tadasana’da durduğumuzda, başımızla gökyüzüne ve cennete yaklaşırız, ayaklarımızla da yere kökleniriz ve toprağa doğru yaklaşırız; böylelikle dağ pozunda durduğumuz zaman gökyüzü ve yeryüzü birbirine bağlanmış olur.Hatha kelimesi güneş ve ay kelimelerinin birleşiminden oluşmuştur: yoga felsefesinde, güneş, ısı ve hareketin niteliklerini taşır ve bu hepimizde var olan eril tarafla ilişkilidir. Ay ise daha soğuk ve alıcı doğamızı ifade eden dişil taraftır. Tam olabilmek için, bu denklemin iki tarafı hakkında da bilgimiz olmalı ve ikisi arasında sağlıklı bir bağ oluşturmalıyız. Dağ pozunda dik bir şekilde durduğumuzda, Leğen kemiğimizi, tam orta hatta -yani öne veya arkaya eğik olmadan ve belimizi çukurlaştırmadan- nötral bir pozisyonda tuttuğumuzda bu dişi ve eril enerjiyi dengelemiş oluruz.
Omuzlar ve kollar, sözsüz iletişim kurmak için ana aracımızdır: onları el sallamak, sarılmak, vermek, almak, yazmak ve her türlü günlük yaşantımızdaki işlevler için kullanırız. İletişim karşılıklı olduğunda anlamlı olur. Omuz ve kollardaki açılmanın veya kapanmanın ruh halimizi nasıl etkilendiğini çok açık bir şekilde gösterir. Omuzlarınız, göğsünüze doğru çökerse ve öne doğru düşerse hem nefesiniz sığlaşır, derin nefes alıp veremezsiniz, aynı zamanda da kendinizi daha depresif hissedersiniz.
Bir pantolon lastiği taktığınızı hayal edin, birisi sizi tutup bu pantolon askılarından tutup yukarı çekiyormuş gibi, baş parmaklarınızı koltuk altlarınıza taktığınız Ve göğsünüzün önünü açtığınız zaman sırtınızı daha dik hale getirebildiğinizi göreceksiniz.
Kollarımız, omuzlarımız ve göğüsümüz doğrudan kalpten iletişim kurabilmemizi sağlayan başlıca araçlardır. Bacaklarımız, pelvisimiz ve kalçalarımız ise hareket kabiliyetimiz ya da dünyamız içinde hareket edebilmemiz için ana araçlarımızdır. Bu iki bölge dengeli ve birbiriyle uyum içinde olduğunda, cennet ve gökyüzünü yani kalbimizin arzuları ile ayakları yere basan ve yönlendirilmiş eylemlerimizi birleştirmeyi başlayabiliriz.
Hedefi olmayan yol-yoga akışları
Yazar bu bölüme ‘düşüncelerimize kapıldığımızda hayatı kaçırırız’ diyerek başlıyor. Sıradan olaylarla kalabilmek için gerekli konsantrasyonu geliştirmeye başladığımızda, anbean değişenleri ve gündelik hayatlarımızın doğasındaki zenginliği de fark etmeye başlayabiliriz. Yazar yürüme meditasyonu yapmamızı önererek başlıyor.
Yürüme meditasyonu, boşlukta hareket ederken uyanık kalmak için uygulanan bir tekniktir. Hareket ederken hala mevcut olduğumuzu, yalnızca bir yerden bir yere gitmediğimizi fark etmenin bir yoludur. Yalnızca anda kalmak için nefese odaklanmak yerine, yürürken yere değen ayaklarımız, her attığımız adımdaki fiziksel hisleri çevirebiliriz. Yürüme meditasyonu, o anda bulunduğumuz yerin her nefesle, her adımla nasıl değiştiğinin farkına varmamıza yardımcı olur. Geleneksel olarak, daha uzun meditasyon oturumlarının bir parçası olarak, bedeni rahatlatmak için yapılır. Meditasyon uygulaması daha iyi olma, ya da bir şeylerden kurtulma yöntemi değildir. Neler olup bittiğini anlama ve olanı tamamiyle tecrübe etme çalışmasıdır.
Siz yürüme meditasyonu yaptıkça önünüzdeki yürüme yolundaki bazı detayların aynı oldukları halde her seferinde farklı olduklarını görmeye başlayacaksınız. Bu da hem sizin hem de hayatın ta kendisidir.
Yürüme meditasyonu, oturma meditasyonu ve gündelik eylemlerimizi farkındalık algısıyla gerçekleştirmek arasında bir geçiş uygulamasıdır.
Yazar daha sonra yoga ve Asanalardan söz ediyor: Asana uygulaması yaptığımızda, katlanır, çevrilir, başaşağı durur, bedenimizi özel şekillere sokar ve orada kalırız. Bu sinir sistemini yeniden biçimlendirme ve Prana yollarını yani enerji yollarını yeniden açma süreci esnasında, nefesimiz ve zihnimizin durumuna bakarak, ne çok sıkı ne de çok gevşek olabilme konusunda nasıl gittiğimize dair geri bildirimler veren ve bize bu bilgiyi sağlayan bir pratiktir.
Pratik sırasında kendi bedenimizle nasıl bir ilişki kurduğumuza dair kavrayışımızı derinleştirmekle başlarız; kim olduğumuzu idrak etmek yolunda ilerleriz.
Yoga uygulamaları çevremizle ilgili farkındalığımızı geliştirmenin yanı sıra, bir sonraki anda olabilecekleri açık olabilme konusunda merak ve güvenimizi de arttırır. Farkındalığımızı uygulamamıza taşıdıkça, gözümüzün önündekini daha net görmeye ve her nefesle nasıl dönüştüğünü izleyebilmeye, bir şey diğerinin içine karıştıkça, bağlantılarımızın büyüklüğünü ve her anın içindeki gücü doğrudan tecrübemiz aracılığıyla anlamaya başlarız. Bu farkındalık yaptığımız şeye bir proje gibi yaklaşma dürtümüzü kırar çünkü yoga yapmak hedef odaklı değildir. Yoga da hiçbir şey bitmez ,çünkü her son yeni bir başlangıç ve hedefsiz yolun fiziksel bir ifadesidir.
Yazarımız bu bölüme güneşe selam yani suya namaz kıl hakkında bilgi vererek devam ediyor ve her gün aynı güreşe selamı yapmak, bize bu kalıbı değiştirme fırsatı sunar diyor. Her yeni nefesin, her bir anın farkında olmak, yoganın zorlu kısmıdır. Hoş olsun olmasın herkesi dahil etmek, hisleri sınıflandırmayı bırakmak, eylemlerinin meyvalarını bırakmak, kelimenin tam anlamıyla akşa bırakmak: işte tarafsızlığa giden yol budur. Güneşe selamın pek çok faydası vardır. Güneşi selam, dönüşümlü olarak öne ve arkaya eğilerek enerjiyi dengelediğimiz ve bedenimizin önü ve arkasındaki ilişki ile ilgili farkındalığımızı geliştiren bir seridir. Bu ilişki derinleştikçe, güneşe selam kalbimizi açacak destek ve cesareti bulma ve merkezimize dönerek yumuşama ve bedeni dinlendirme uygulamasına dönüşür. Arkaya eğildiğimiz pozlar kalbimizi açan ve bize cesaret veren pozlarken, öne eğildiğimiz pozlarsa bizi içimize döndüren ve bizi yumuşatarak, beynimizi dinlendiren pozlardır.
Güneşe selam, güneşin hayati niteliklerini hatırlamamız ve şükretmemizin bir yoludur. Sürekli hareket aracılığıyla yoğun bir ısı oluştuğundan, bu seri bize doğal bir şekilde güneşe olan bağımızı hatırlatır.
Güneşe selamlar esnasında oluşan ısı ve ter, içten dışa banyo yapmış gibi bir arınma hissi yaratır.
Yazar bölümü güneşe selam pozlarını açıklayarak tamamlıyor ( kitapta bulabilirsiniz)
Ayaktaki pozlar ve savaşçı akışları
Güçlü nedir ve zayıf nedir?
Hiç kötü bir bakışla yerle bir olduğunuz ya da bir gülümsemenin kalbinizi erittiği oldu mu?
Nasıl oluyor da bir ot kaldırımı delerek güneşe doğru uzanabiliyor? Nasıl oluyor da yağan kar ağacın dalını kırabiliyor?
İç ve dış gücün dengesini nasıl bulabilir ve yoga uygulamamızın hem atletik bir fiziksel çalışma hem de meditatif bir içsel çalışma olmasını nasıl mümkün kılabiliriz?
Yoga uygulamaları genellikle kolları ve bacakları kuvvetlendiren ve dengeye getirmeye yardımcı olan ayaktaki pozlarla başlar. Yogada kollar ve bacaklar hareket organları olarak nitelendirilir ve tam işlev gösterdiklerinde, güçlü ve düzgün bir şekilde hizalı kalbi, ciğerleri, iç organları ve omurgayı desteklemek için gerekli olan, sabit olmayan fakat sağlam zemini oluştururlar.
Ayaktaki pozlar bizleri fiziksel olarak sınar ve bacaklarımızın titremeye, bedenimizin ısınmaya ve kollarımızın külçe gibi hissetmeye başlaması için çok zaman geçmesi gerekmez. Kas gücümüzü geliştirmek için bu doğal sürecin içinden geçmemiz gerekiyor. Fakat fiziksel boyutta çok sert çalışırsak, zihnimiz ve kalbimizin de katılaşmaya meyil etmesi gibi bir sorunla karşılaşabiliriz.
Zor bir yoga pozu karşısında verdiğimiz tüm bedensel ve ruhsal tepkiler, gündelik hayatımızda damarınıza basan, korkutucu ya da boğucu durumlarla karşılaştığımızda verdiğimiz tepkilerin aynısı. Çenemizi, popomuzu ve parmaklarımızı kasar ve sonra da ya tüm olup biteni yok sayar ya da zorluğu göğüsleyebilmek için içimizde bir zırh oluştururuz.
Ayaktaki pozlar zamanla sindirim sistemimizi uyarır, kalbimizi ve ciğerlerimizi güçlendirir ve dalağımızı, bağırsaklarımızı, karaciğerimizi ve böbreklerimizi arındırarak destekler. Bu faydalar biz farkında dahi olmadan meydana gelir. Çoğumuz bu içsel kuvvetlenmeyi, güçlenirken cayır cayır yanan kas gruplarımızı hissedebildiğimiz kadar kolay algılıyamayız. Eğer bedenin dış katmanı fazla katılaşırsa, alacağımız fayda da azalır çünkü kaslar fazla çalıştığında, iç organları katılaştırır, organlar nemlerini kaybeder, gerginleşir ve düzgün bir şekilde işlev gösteremezler.
Göğüs, omuz ve sırt kaslarından fazla gergin olması, hareket kabiliyetini kısıtlayarak kalp ve ciğerlerin işlevini olumsuz etki yapar. Karın bölgesindeki sertlik göbek deliğini omurgaya doğru çekerek, sindirim ve üreme organlarını sıkıştırarak hem duygusal hem de fiziksel kabızlığa neden olur. Bedenin merkezi fazlasıyla kasılı olursa beden sağlıklı hareket kabiliyetini kaybeder ve bu en nihayetinde kendini huzursuz hissetmek gibi zihinsel engeller ya da migren ağrısına dönüşebilecek fiziksel gerginliklerle karşılaşmaya başlamamıza sebep olur.
Bizi her gün tekrar tekrar matımızın başına içimizde yanan yoga ateşi veya ısısı, yani tapas getirir. Tapas yoganın ocağını ateşlememize ve bu güzel uygulamanın ihtişamını ve parıltısıyla bağlantıya geçmemize yardımcı olan tutkunun diğer adıdır.
Kutsal savaşçı, korkularına yargılardan ve saldırganlıkdan uzak bir şekilde bakabilen ve kendini cesaret ve sevecenlikle yaklaşarak korkusuzluğu geliştiren kişidir. Savaşçı yüreği bu nezaketten filizlenir. Nazik olmak, pısırık olmak anlamına gelmez. Herhangi bir durumda, o anın içinde olan biteni net bir şekilde görerek, çarpan kalbimizi durumu tamamen açabilme cesaretini göstermek anlamına gelir.
Yoga yaparken her şey her daim hoş olsaydı ve olabilecek her asanayı, her seferinde mükemmel yapıyor olsaydınız, yoga dersinde yapacak hiçbir şeyiniz olmazdı. Yorgun kaslarınız, kafanızın içinde vırvır dönen olay örgüleri, bir türlü rahatlatamadığınız poponuz sadece insan olduğunuz anlamına geliyor. Neticede yoga birbirine geçmiş şekillere ne kadar girebildiğimizle ya da ne kadar uzun süre kımıldamadan oturabildiğimizle ilişkili değil. Uygulamanın özü duyusal verilere nasıl tepki verdiğimizle ilgili. Hislere tutunuyor muyuz, bir kenara itmeye ya da yok saymaya mı çalışıyoruz?
Dinamik tarafsızlık-Denge pozları
Sonsuza kadar süren güneşli bir gün gibi, değişmez bir saadet hali oluşturmaya çalışmaktansa, sürekli hareket eden ve değişen dünyamızda dans etmenin hem neşenin hem üzüntünün içindeki zenginliği hissedebilmeli, değişen havayı merakla izleyebilmenin yolunu bulmaya çalışmalıyız. Bedenimiz dengede ise zihnimizde dengededir. Bu denge hali beraberinde mutluluk ve güven hissini de getirir. Meditasyon yapmak zihnimizin içinde dönen filmleri yargısızca izlememize yardımcı olur ve yoga güçlü ve esnek bir beden geliştirmemizi sağlar; bu ikisinin birleşimi ise dengeli bir hayat sürdürebilmemizi mümkün kılar.
Demir atmış bir tekne, dinamik tarafsızlık için mükemmel bir örnektir. Sabit denge diye bir şey yoktur. Eğer bir şey tamamen hareketsiz olsaydı, doğa dışı ve dengesiz olurdu. Bazı insanlar yoganın dinini, yeme alışkanlıklarını ya da giyim tarzını değiştirmek olduğunu sanıyor. Fakat neyi değiştirirseniz değiştirin, eğer onlara da sıkı sıkıya tutunursanız dengeli bir tecrübe yaşayamazsınız. Yeni bir din, yeme alışkanlıklarıyla ilgili keskin inançlar, kalıplaşmış herhangi bir bakış açısı tutuculuğa yol açar ve dünyayla bağımızı koparır.
Uygulamamız o anda rüzgârın estiği yöne gerektiği gibi bir ilişki kurarak, her yeni duruma açık ve odaklı kalabilmek, orta yolda seyretmek için bir fırsattır. Hepimiz evimiz, işimiz, çocuklarımız gibi dış koşullara, sanki onlar hiç değişmezmiş gibi değişmezmiş gibi sırtımızı yaslayabileceğimizi düşünmekten hoşlanırız. Fakat bunların hiçbirisi sabit değildir ve güvende hissetmek için onlara tuttunduğumuzda dengeli bir hayat sürebilmek fırsatını kaçırırız. Çocuklar büyüyüp taşınıp gider, çalıştığınız iş yeri küçültmeye gider sizinle yolları ayırır ve hem evinizin hem bedeninizin tesisat sistemi aniden sızıntı yapabilir.
Hiçbir şey sabit değildir. Üzerinde yaşadığımız gezegen dahi boşlukta yuvarlanıyor. Her şeyin aynı kalacağını güvenerek, hayatı otomatik pilotta yaşayıp, sonra bizi alaşağı eden süprizlerle karşılaştığımızda savrulmaktansa, kendimizi bedenimizin, nefesimizin ve zihnimizin ritmine alıştırarak; hava nasıl olursa olsun hayatımız içinde ilerlemeyi öğrenebiliriz.
Fiziksel düzlemde, dengenin sabit ve hareketsiz olması gerektiğini düşünmeye meyilliyiz. Tek ayak üzerinde duracak ağaç pozu içinde üç nefes kalabilmek kesinlikle bir başarı; fakat dengeden anladığımız sadece şekli muhafaza etmeye çalışmaksa bir ağaçtan ziyade kaya gibi hissederiz. Zeminimizi bulduktan sonra, tek yapmamız gereken harekete izin vermektir. Ağaç pozunu her gün aynı şekilde yapmaya uğraşmayın. Eğer bir asanayı önceki günü referans alarak yapmaya çalışırsanız, bunun pek de mümkün olmadığını fark edebilirsiniz.
Denge pozlarına başarma kötüsüyle yaklaşma arzusu bırakarak, bugün size neler getirdiklerini gözlemlemeye çalışın.Yoga size hayatın iniş çıkışları içinde yolunuzu bulabilmenize yardımcı olan sabır, şefkat, merak ve yargısızlık gibi hediyelerle dolu bir takım çantası sunar. Kısa bir süre yoga yaptıktan sonra dahi, insanlar ‘kocam artık benimle yaşamanın çok daha kolay olduğunu söylüyor’, ‘artık garsonlara daha kibar davranıyorum’, ‘trafikte asabım eskisi kadar bozulmuyor’derler. Bu derin bir sakinlik ya da soğukkanlılık halinin gelişmeye başladığının işaretidir. Tarafsızlığa giden yol eylemlerimizin meyvelerine bağlanmamaktan geçiyor.
Hayat her zaman planladığımız gibi gitmiyor. Eğer kendimize, ilişkilerimiz içindeki değişen engellerle, trafikle, hayatın getirdikleriyle anbean bağ kurma izni vermezsek, sadece fırsatları kaçırmakla kalmaz, derin bir rahatsızlık da hissetmeye başlarız. Kendi ıstırabımızı da böyle yaratırız. Yoga ve meditasyonun amacı uzmanlaşmak değil, zihnin hallerine aşina olmaya başlamaktır. Başta can sıkıcı ve rahatsız edici olabilse de giderek çok, çok ilginç bir hal alan tekrarlayan bir süreçtir. Sabrı geliştirmek, sabır ister.
Zarar Vermemek-Yerdeki Pozlar
Pema Chödrön ‘Yoga uygulaması kendimizi çöpe atmaya çalışarak, daha iyi bir şeye dönüşmekle değil, şu anda olduğumuz kişiyle arkadaş olmakla alakalıdır. Uygulamanın zemini siz ya da ben ya da şu anda her kimse odur’ der.
Sıkışık sırtınız, gevşek karnınız ve daha farklı olmalarını dilediğinizde yükselen öfke ve rahatsızlığa dukkha ya da ızdırap denir. Bu kötü ve size iyi gelmeyen hissi tersine çevirebilmenin tek yolu farkına varmaktır. Enerji akışında sıkıntı olduğunda kaslarımız gergin ve yorgun hissetmeye, metabolizmamız yavaşlamaya, algımız bulanmaya ve nefesimiz sıklaşmaya başlar. Evimizde var olan kokuşmuş bir lavabo gibi, lavaboyu görmezden gelerek, sinirlenerek, ya da lavaboya ya da en yakındaki kişiye bağırarak tıkalı boruları tamir edemezsiniz. Dikkatlice bakarak sorunun ne olduğunu görmeniz, doğru aletleri almanız ve sistemi yeniden sağlam ve çalışır hale getirmek için ustalıkla tahmin etmeniz gerekir. Bedenlerimiz için de aynısı geçerlidir. Eğer bacaklarınız aslında gerginken, öyle değilmiş gibi yaparsanız belinizi incitirsiniz. Bacaklarınız açılmak yerine daha da sertleşir. İnkar edemeyeceğiniz boyuta gelene kadar acınız artmaya devam eder. Kendimize zarar vermemek, aslında kendi başımızın belası olmamak anlamına gelir. Çoğu zaman bunun farkında olmasak da dikkatlice baktığımızda, alışkanlıktan gelen bazı davranışlarımızla nasıl kendi mutluluğumuzun önüne geçtiğimizi ve kendi ıstırabımızı yarattığımızı görebiliriz. Böylesi kişisel mücadelelere girme eğilimimiz yerdeki pozlarda, özellikle de öne eğilmeler ve kalça açıcılarda sıklıkla ortaya çıkar.
Bedenimizde nasıl bir ilişki kurmayı ya sectigimiz, bize tüm ilişkilerimiz hakkında çok şey öğretir. Mutsuz bir ilişkinin içindeyken, genelde yalnızca iki seçeneğemiz olduğunu hissederiz: acıya katlanmak ya da durumun içinden tamamen çıkmak. Kendimize zarar vermek ya da çocukça isteklerimiz yüzünden kendi başımızı ağrıtmak yerine, yardımcı malzemeler kullanmak kendimize zarar vermemenin bir yoludur. Böyle yaklaştığımız da yoga uygulaması her durumun başa çıkılabilir olduğu anlayışını geliştirmemize, önümüzde her zaman seçeneklerimiz olduğunu görebilmemize yardımcı olur. Tutuştuğumuz kavganın aslında yalnızca kendimizle olduğunu anladığımızda kendi mutluluğumuzu yaratmak için sorumluluk alabileceğimizi de anlamaya başlarız. Bu idrak, asla elimizden alınamayacak bir güven ve özgürlük hissini de beraberinde getirir.
Duygularımız kalp merkezinden tüm dünyaya yayılırken hareketlerimiz ise kalçalarımızdan ve kalçalarımızdaki ateş merkezinden başlar.
Keğen kemiğimizin içi, pelvisimiz; sindirim, boşaltım, üreme gibi pek çok hareketin merkezidir. Yürümeyi, oturmayı ve nefes alıp vermeyi de eklediğimizde hayatımızı idame ettirmemizi sağlayan tüm sıradan aktivitelerin kaynağının da pelvis olduğunu kolaylıkla görebiliriz.
Bu aktiviteler kısıtlandığında, tüm varoluşumuz kısıtlanır. Kendimizi gerçekten olduğumuz halimizle görebilmek ve bedenimizle ilgili hislerimizi anlamak için zaman ayırmadan yalnızca bedenlerimizi değiştirmeye çalışıyoruz ve tabii ki ilerleme kaydedemiyoruz.
Moda bize tek bir tip görüntü dayatıyor olsa da yoga ve meditasyon bizi özgün, sahici, benzersiz bireyler olmaya davet eder. Bir bahçeye gittiğimizde yalnızca iki çiçeğin güzel olduğu kanaatine varıp diğer tüm çiçeklerin o çiçek gibi olmasını beklemeyiz. Kendi kişisel yeryüzü ve cennet, ısı ve kalp dengemizi bulmak; ahimsayı yani kendimize zarar vermemeyi, içte ve dışta kendi varoluşumuzla arkadaş olmayı gerektiren kişisel bir yolculuktur.
Kalça uygulamalarını daha kolay yapabilmek için gündelik hayatınızda mümkün olduğu kadar yere oturmaya çalışın ayrıca lütfen ve lütfen kendinize nazik davranın.
Uyanmış kalp-Arkaya eğilmeler
Hayatımızdaki karşımıza çıkan olaylarda değişen duyguları tecrübe edemediğimizde, depresyona giriyor ve saplanıp kalıyoruz. Ayrıca gün içerisinde dik durmayarak göğsümüzün önünü ve kalbimizi kapatarak ve omurgamızı öne eğiliyor, ruhumuzu çökertiyor, gökyüzünü göremiyor ve dünyayla yüzleşirmiyoruz.
Genelde zihnimizin kafamızın içinde, kalbimizin de göğsümüzün içinde olduğunu hayal ederiz. Fakat tıpkı bilinç gibi, kalbimiz de tüm varlığımıza yayılır. Hatta Tibet dilinde zihin ve kalp için aynı kelime kullanılır. Eğer kalbiniz bedeninizin her yerindeyse, yeterince hassaslaştığınızda kalbinizi hissedebilirsiniz.
Kalp çevresini anatomik olarak destekleyen ve koruyan bölgeleri güçlendirerek ve hareket açıklığını artırarak kalbin alma, verme ve dolaştırma döngüsü hakkındaki kavrayışımızı geliştirebiliriz.
Kollarımız kalbimizin ifadesidir. Kollarımız aracılığıyla iletişim kurar, kendimizi ifade eder, kucaklaşır ve korur kollarız. Başkalarıyla iletişimimizin yalnızca %7 sini kelimeler aracılığıyla %93ünü ise bedenlerimiz aracılığıyla gerçekleştiririz.
Omuz ve boyun bölgemiz, daha kavramsal olan tarafımızla, yani dışa dönük ve eril özellikler taşıyan yanımız ile ilişkili olduğundan; fazla çalışma eğilimi içindedirler; bu yüzden yorulur ve gerilir, gerginleşirler. Bu böyle olunca omuzlarımız boyumuzdan yukarı tırmanıp adeta kulaklarımızı yutar.
Mutluluğa giden yol, kendimizi memnun etmek için elimizden geleni ardımıza koymama eğilimimizi kırarak onun yerine başkalarına yardımcı olmaya çalışmaktan geçer. Sadece itici bulduğumuzdan dolayı ya da yapmalarını istediğimiz şeyi, istediğimiz şekilde ve istediğimiz zamanda yapmadıkları için kendimizi diğerlerine kapattığımızda, mutlu olabilme potansiyelimiz de azalır.
Mutlu olabilme koşullarımız çok belirgin ve bencilce olmaya başlar. Bu da takılıp kalmamıza ve hareketin tecrübesini yitirmemize sebep olur.
Aslında içten içe bildiğimiz halde, tutunmanın neşeye değil, yalnızca korkuya sebep olabileceğinin gerçeğini unuturuz. Odağımızı kendimizden çekerek başkalarına çevirdiğimizde mutluluk hissi içimizde çok daha özgürce akar. Kalbimizi hissedebilmeye başladığımızda başkalarının da kalbi olduğunu hatırlamaya başlayabiliriz.
Altüst dünya-Ters duruşlar
Ters durabilmek, sabit zihnin özgürleşmesi ve korkularınızın üstesinden gelmektir. Çoğu insan hayal güçlerinin kuvvetli olduğunu düşünmüyor; fakat hepimiz aslında sandığımızdan çok daha cesur ve yaratıcıyız. Şu an asla yapabileceğinizi ve yapmak isteyebileceğinizi düşünmediğiniz kaç şeyi yapabiliyorsunuz? Bebekliğinizde çok kez düşmüş olsanız da denemeye devam ederek ve artık hiç düşünmeden ve duraksamadan yürüyebiliyorsunuz; ters durmaya başlayabilmek de aynen böyle.
Ters duruşların faydaları o kadar fazla ve güçlüdür ki, baş durusu ve omuz duruşu tüm Yoga asanalarının kralı ve kraliçesi, annesi ve babası olarak nitelendirilir.
Rahatlamak-Restoratif yoga
Günümüzde bir şeyin gerçekleşmesini sağlamak için hiçbir şey yapmama fikrinin kendisini çoğumuzun aklı almıyor. Toplum bize bu dünyada bir yerlere gelmek istiyorsak her konuda atılgan olmamızı söylüyor. Dolayısıyla, aktif olma konusunda kendimizi geliştiriyor fakat hassas olabilme konusunda zayıf kalıyoruz.
Günümüzde çoğumuz yaygın olarak stresli ortamlarda yaşıyoruz: gürültülü, hızlı, sıkışık, zorlayıcı. Hal böyle olunca da ayakta kalmanın ve hayatımızı idame ettirmenin yegane yolu da gürültülü, hızlı ve zorlayıcı olmakmış gibi görünüyor. Stresin daha fazla stres yaratma döngüsü, bedenlerimizde ve zihinlerimizde sıkıntı yaratıyor. Çoğumuz bu fiziksel gerginlik içerisinde günlerimizi yaşamaya devam ediyoruz. Sinir sistemimizde sürekli uyarıldıkça, sonunda daima yüksek bir adrenalin seviyesi ile yaşar hale geliyoruz. Bu savaş ve kaç mekanizması içerisinde, her gün her gün karşılaştığımızda harcadığımız enerji nedeniyle metabolizmalarımız değişiyor ve bunun sonucunda sindirim, büyüme ve üreme gibi daha az aciliyeti olan işlevler geçici olarak kesintiye uğruyor. Bu tehdit edici durumlarla başa çıkabilmek için gerekli enerji aynı zamanda zihinsel uyanıklığa sahip olabilmemize yardımcı oluyor. Fakat devamlı bu şekilde enerji harcadığımızda zamanla çok daha kolay yorulmaya başlıyor, diyabet riskimiz artıyor, kan basıncımız yükseliyor ve Mide ülseri ve üreme sistemi rahatsızlığı yaşama ihtimalimiz artıyor. Kendimize istediğimiz kadar ‘rahatla’ diyelim, bu denli gergin olduğumuzda bu pek mümkün olmuyor. Sıcacık yatağımız çok cazip ve davetkar görünse de, böbreklerimizin, belimizin, kalbimizin, ciğerlerimizin kendini yenileyebilmesine yardımcı olmayabiliyor. Bir zamanlar tamamen sessiz bir karartma zamanı olan uykumuzla aramıza artık telesekreter, dijital çalar saat, komşunun köpeği ya da komşular gibi pek çok ışık ve ses giriyor. O yüzden uykusuzluk yaşıyor, yatakta dönüp duruyor, pişiyor ya da üşüyoruz.
Yogada aktif olma halinin zıttı pasif olmak değil, almayı bilmek, kabul edici olmaktır. Değişmesine ihtiyaç duymadan, kontrol etmeye ya da yönetmeye çalışmadan, her anın zenginliğinin farkındalığı içinde kalabilme becerisidir. Derin seviyede restoratif yoga; boşluk ve form, aydınlık ve karanlık, baskın ve itaatkar, aktif ve pasif gibi eril ve dişil yönlerimizi dengeler. Restoratif yoga yapma hali değil olma halidir. Restoratif Asana uygulaması beden, nefes ve zihindeki açılmaların kasılmadan, gerilmeden, çökmeden, zaman içinde doğal olarak gerçekleştirebilmesi için bir çerçeve sunar. Zihinde olup biteni bastırmaya ve belli bir rahatlama hali yaratmaya çalışmak da bir aktivitedir. Restoratif yoga, bu çalışmadan ne elde etmek istediğimize dair fikirlerimizi dahi rahatlatabileceğimizi ve o anda içinde bulunduğumuz fiziksel biçimin içinde kendimiz olmanın nasıl hissettirdiğini basitçe dikkatimizi verebileceğimizi öne sürer.
Uygulamayla ya da yaptığımız herhangi bir şeyle ilgili beklentilerimizi bırakmak, rahatlama, fabrika ayarlarına dönme ve yenilenmeye doğru atılan büyük bir adımdır. Bu yaklaşım bizlere sadece bir hedef gerçekleştirmektense, varoluşumuzun her katmanında açılmanın gerçekleşebilmesi için sonsuz olasılıklar sunar.
Zihninizin hareketlerini yumuşak bir dokunuşla ve dostane bir farkındalıkla gözlemleyin. Düşünceleri durdurmaya çalışmayın ve içinde kayıp da olmayın. Dünyanın istikrarsızlığını dikkate alırsak, yeryüzünün bizi koruyacağına dair güvenimizi kaybetmiş olmanız şaşırtıcı değil. Restoratif yoga küçük yastık ve battaniye yığınları yardımıyla yeryüzünü kendimize yaklaştıran bu güveni yeniden kazanmak için bir girişimde bulunuruz. Yazarımız, her günkü yoga uygulamanıza 20 dakikalık 1 restoratif çalışması eklemeyi veya haftanın bir günü sadece restoratif yoga çalışması yapmayı veya yılda bir kez bir hafta boyunca sadece restoratif yoga çalışması yapmanızı öneriyor. Sessiz kalabilme, kendini toprağa bırakabilme ve bu kadar korumasız olabilme becerisi, cesaret, güven ve bırakabilmeyi gerektirir. Kendi içine bakabilme cesareti kendinde ilgili öğreneceği şeyin temel de iyi olduğuna güvenmek, her ne yüzeye çıkarsa bırakabilme ve açık, sessiz, köklü kalmaya devam edebilme becerisidir. Bu beceri bize en iyi sunan şey yoga seanslarının sonunda yaptığımız son dinlenme pozu yani savasana pozudur. Bu poza aynı zamanda ceset pozu da deniyor; bunun da nedeni bu pozun yapmayı değil olmayı bize öğretmesidir.
Çoğu insan rahatlamayı ve yapmayı bırakmayı zor buluyor. Onlar için bırakmak, hareket etmekten çok daha sınayıcı. Açılmaya, uyanmaya, canlanmaya ihtiyacınız olduğunda, yoga dersi dahi yapmamış olsanız bile kestirmek yerine savasana yapabilirsiniz. Yazarımız kitabında ayrıntılı olarak Savasana pozunda nasıl kalabileceğinizi anlatıyor.
Mandalayı Oluşturmak -Uygulamamızı bir çerçeveye oturtmak
Yoga ve medtasyon yapmak için uygulama esnasında kullanacağınız malzemeleri bir yerde toplayın ki, yoga yaparken ihtiyacınız olduğunda odadan ayrılmamıza gerek kalmasın ve akışınızı bozmayın.
Yoga pratiğiniz öncesinde veya sonrasında Om Mantrasını söyleyebilirsiniz. Om mantrası bir titreşimdir ve bize evrendeki her şeyi çağrıştırır ve evreni anımsatır.
Gündelik yaşamlarımızda bu sesin her daim farkında olmasakta sonbahar yapraklarının hışırtısında, sahildeki dalgalarda, kuşun kanat çırpışında, bir deniz kabuğunun içinde duyabiliriz.
Om söylemek kendi nefesimizin ritmini dinleyerek, tecrübemizin nasıl tüm evrenin hareketlerinin: batan güneşin, yükselen ayın, dalgaların gelgitinin ve kalp atışlarımızın bir yansıması olduğunu fark etmemesi mümkün kılar.
Her şeyin geçiciliğini ve hayatımızın her anın kıymetini hatırlarız.
Yoga çalışmamızı bitirdikten sonra uygulamamızın şifasını gönderebiliriz.
Uygulamamızı adamak, iyi niyetli çabalarmızın olumlu tarafını görüp, onlara tutunmaya çalışarak kesintiye uğramasına sebep olmaktansa, bu enerjiyi tüm varlıklara göndererek dolaşımına devam etmesini mümkün kılmamız anlamına gelir.
Uygulamamızın şifasını insanlar, hayvanlar, kuşlar ve hamam böcekleri dahil, sevdiğimiz, sevmediğimiz ve hayatımız boyunca belki asla tanışamayacağımız tüm varlıkları adayabiliriz.
Başkalarının mutlu olmasını dilemek için Budist olmanıza gerek yok.
Her uygulamanın sonunda aşağıdaki dizeleri okursanız bugünkü gayretlerinizden olan faydayı tüm varlıkların hayrına adayabilirsiniz.
Tüm varlıklar mutluluğa ve mutluluk kaynaklarına sahip olsun.
Tüm varlıklar ızdıraptan ve ızdırap kaynaklarından özgür olsun.
Hiçbir varlık özgürlüğün gerçek neşesinden ayrı düşmesin.
Tüm varlıklar bağımlılık ve hoşnutsuzluktan uzak, tarafsız bir mevcudiyet içinde yaşasın.
Dr.Banu Taşçı Fresko tarafından, kendisine ait www.banutascifresko.com adlı site üzerinden gerçekleştirilen internet ortamındaki faaliyetler kapsamında çerezler kullanılmaktadır.
Çerez ayarları tercihlerinizi kaydedebilmemiz için kesinlikle gerekli çerezler her zaman etkin olmalıdır.
Bu çerezi devre dışı bırakırsanız, tercihlerinizi kaydedemeyiz. Bu da, bu web sitesini her ziyaret ettiğinizde çerezleri tekrar etkinleştirmeniz veya devre dışı bırakmanız gerekeceği anlamına gelir.