Dr.Banu Taşçı Fresko tarafından, kendisine ait www.banutascifresko.com adlı site üzerinden gerçekleştirilen internet ortamındaki faaliyetler kapsamında çerezler kullanılmaktadır.
Anne karnında geçirmeye başladığımız ilk saniyeden itibaren annemizin yaşadığı tüm stresler, doğum sırasında ve dünyadaki ilk günümüzden itibaren tüm yaşadıklarımız, epigenetik yollarla genlerimizi etkileyebilir.
Önce biraz epigenetikten söz edeyim. Epigenetik, kelime anlamı ile genetiğin üstünde duran demektir; kafanın üstünde duran şapka veya evin üstünde duran çatı gibi. Bildiğiniz gibi hepimizin anne ve babamız yoluyla bize gelen ve DNA’dan oluşan genlerimiz var. Bu genler vücuttaki tüm proteinlerin sentezini denetleyerek bizi biz yapıyorlar. Daha önceki senelerde bir insan hangi genetik yapı ile doğmuşsa ömrünün sonuna kadar bu genler ile yaşayacağı varsayılırdı.
Ancak yapılan çalışmalarla insanın doğduğu genlere mahkum olmadığı, çevresel faktörler ile genlerin ifadesinde değişiklikler oluşabildiği görüldü. Epigenetik kavramı bunu anlatıyor: Genlerin yapısını değiştirmeden genetik ifadelerin, yani sentezlenen proteinlerin değişmesi. Genleri bilgisayar veya akıllı telefon olarak düşünürseniz, epigenetik değişikliklerde bu bilgisayara ve telefona software ve aplikasyon yüklemek/silmek olarak düşünebilirsiniz. Epigenetik biliminin öncüsü Moshe Szyf, epigenetik değişiklikleri noktalama işaretlerine benzetiyor. ‘Çalış, baban gibi eşek olma ve çalış baban gibi, eşek olma’ cümlesinde virgülün yarattığı dramatik değişiklik gibi, bu epigenetik değişiklikler gen cümlesinin ifadesini değiştirebiliyor. En yaygın epigenetik değişiklik, metilasyon: DNA bazlarına birer metil molekül molekülü eklenir (bunu renkli post itler gibi de düşünebilirsiniz) ve o gen ya aktif hale gelir (on) veya etkisiz hale (off) gelir. Bunun sonucunda sentezlediği proteinin sentezlenmesine başlanıyor veya senteze son verilir.
Epigenetik değişiklikler önce birbiri ile konuşamayan hayvanlarda gösterilmiştir. Bir hayvanın gelecek nesilleri; yaşanılan çevreye, karşılaşılabilecek olaylara, yenilebilecek ve yenilemeyecek yiyeceklere hazırlamasının altında epigenetik değişiklikler yoluyla aktarılan bilgiler vardır.
Daha sonra Moshe Szyf ve arkadaşları yaptıkları deneylerle anne/ebeveyn bakımının gelecek nesiller üzerine etkilerini gösteren pek çok aydınlatıcı çalışmalar yapmışlar. Bu konudaki ilk çalışmalardan birinde anne farelerin doğan yavrularına gösterdikleri ilginin (yalama, tımar, bakım) düzeyinin bebeklerin ilerideki stres düzeyi ve sosyal davranışlarını belirlediğini gösterdiler. Daha çok ilgi gören, yalanan farelerin stres düzeylerinin daha az ve sosyal olarak daha girişken ve korkusuz oldukları görüldü.
Bir diğer çalışmada ise maymun yavruları ilgili anneler veya insanlar tarafından ilgisiz ve sevgisiz bırakılarak büyütülmüşler. Çocukluk çağı ihmali/travması gibi düşünülebilecek bu olumsuz koşullarda büyütülen maymunların, sosyal ve cinsel olarak agresif ve alkolik olmaya meyilli oldukları saptandı.
Yine başka bir çalışmada ise maymun hiyerarşisine göre daha üstte olan maymunların plasentaları ile düşük sosyal hiyerarşiye sahip maymunların plasentaları arasında belirgin fark saptanmış. Hiyerarşik olarak daha yukarıda olan maymunların erişkinliklerinde daha sağlıklı oldukları da gösterilmiş. Bu canlıların çevresel faktörler ile ilgili bilgileri gelecek nesillere epigenetik değişiklikler yolu ile aktarabildiğinin bir örneği aynı zamanda.
İnsanlarda etik olarak böyle çalışmalar yapmak mümkün değil elbette. Ama doğal afetlerden sonra, soykırım yaşayanlarda ve çocuklarında, hamileliği sırasında travma yaşamış kadınların çocuklarında ve çocukluk çağı travması öyküsü olan kimselerde epigenetik değişiklikleri araştıran çalışmalar yapılmış.
Hamileliği sırasında doğal afetlere veya 11 Eylül gibi terör olaylarına maruz kalan gebelerin (özellikle 3. gebelik ayından sonra); maruz kalınan stres miktarı ve süresi ile orantılı olarak, doğan bebeklerde, otizm gelişimi, metabolik hastalıkların ve otoimmün (bağışıklık sistemi) hastalıklarının ortaya çıkma olasılığı daha yüksek bulunmuş. Bu kişilerde annenin artan stres miktarına paralel olarak DNA metilasyon miktarının da arttığı görülmüş.
Yahudi soykırımına uğrayan kişilerin çocukları, hatta torunlarında; hem beyindeki stres algılayan reseptörlerde epigenetik değişiklikler, hem de ikinci ve üçüncü nesillerde PTSD oluşma riskinin daha yüksek olduğu görülmüş.
Kokain ve alkol bağımlılığı gibi madde bağımlılıklarının da bir nedeninin DNA metilasyonu olduğu, ve metilasyon süreci geri çevrildiğinde bağımlılıkların kaybolduğu da gösterildi.
Epigenetik değişiklikler çoğunlukla döllenme ve fetüs gelişimi sırasında görülse de, bebeklik, çocukluk ve erişkinlikte beslenme, toksinler, çevre koşulları veya yaşanan stresler nedeniyle DNA metilasyonu oluşabiliyor ve bu değişiklikler gelecek nesillere aktarılabiliyor.
Bir örnek verecek olursam: Bir grup fareye belirli bir koku koklatıldığı sırada minik elektrik uyarıları verilerek farelerin bu kokudan korkmaları sağlanmış. Bu koku ile hiçbir teması olmayan yeni nesillerin de aynı kokudan benzer şekilde korktukları gösterilmiş.
Fakir bir eve doğan insanların (özellikle daha önceki nesillerde de açlık ve fakirlik varsa) metabolizmalarının daha yavaş olduğu ve yenilen az miktardaki yemekle bile normalden fazla kilo almanın mümkün olduğu gösterilmiş. Fakirlik veya maddi zorluk çekmenin bir diğer sonucu da oluşan epigenetik değişikliklerin erken yaşlanma ve erken ölüme neden olması.
Çocukluk çağı travmasına maruz kalan bireylerin beyinlerinde stres hormonu reseptörlerini kodlayan genlerde epigenetik değişiklikler gösterilmiş. Bu değişikler stres karşısında verilen stres yanıtında sapmalara, stres karşısında artmış kortizol yanıtına, beyin reseptörlerinde duyarsızlığa neden olabilir.
Travma sonrasında enflamasyonu kontrol eden bağışıklık sistemi genlerinde de epigenetik değişikliklerin olduğu ve enflamasyon ile sonuçlanan pek çok hastalığa zemin hazırladığı da görülmüş.
Aslında biraz iç karartıcı gibi duran bu epigenetik kalıtım ve değişikliklerinin bir de pozitif yönü var. Epigenetik değişiklikler, değişemeyecek yapıda olan DNA’larımızın çevresel faktörlere dinamik ve değişebilen yanıtlar vermesini sağlıyorlar. Ayrıca travmalara bağlı oluşan negatif yöndeki değişikliklerin pozitif bir şekilde de değiştirilebileceğini de gösteriyorlar. ‘Davranışsal epigenetik’ bilim dalının uğraşı konusu olan bu konu, travma sonrasındaki büyüme ve mukavemetin altında yatan en önemli etmen olarak görülüyor. Kendi sağlığımız ile ilgili elimizin kolumuzun bağlı olmadığı, gidişata her zaman müdahale etme özgürlüğümüzün de olduğunu gösteriyor.
Moshe Syzf’in epinetik üzerine yaptığı bu konuşmayı izleminizi öneririm: https://www.ted.com/talks/moshe_szyf_how_early_life_experience_is_written_into_dna?utm_campaign=tedspread–a&utm_medium=referral&utm_source=tedcomshare
Dr.Banu Taşçı Fresko tarafından, kendisine ait www.banutascifresko.com adlı site üzerinden gerçekleştirilen internet ortamındaki faaliyetler kapsamında çerezler kullanılmaktadır.
Çerez ayarları tercihlerinizi kaydedebilmemiz için kesinlikle gerekli çerezler her zaman etkin olmalıdır.
Bu çerezi devre dışı bırakırsanız, tercihlerinizi kaydedemeyiz. Bu da, bu web sitesini her ziyaret ettiğinizde çerezleri tekrar etkinleştirmeniz veya devre dışı bırakmanız gerekeceği anlamına gelir.